Dış politikada manevra sancıları
Fotoğraf: Envato
Türkiye’nin IŞİD’e dair pozisyonu bir süredir yoğun olarak tartışılıyor. IŞİD’e karşı mücadele açısından önem taşıyan Cidde bildirgesine Türkiye’nin imza atmaması ABD basını başta olmak üzere, batı basınında Türkiye’ye dair sorgulayıcı yayınları artırdı.
New York Times’ın “Türkiye’den IŞİD’e sabit bir şekilde militan akıyor” başlıklı haberi, yine New York Times’ın “Türkiye IŞİD’den petrol satın alıyor” haberi bunun bir ifadesiydi.
Ayrıca daha önce hatırlanacağı gibi ABD basınının, Suriye’den Türkiye’ye geçen IŞİD komutanı ile Reyhanlı’da yaptığı görüşmede, IŞİD komutanının Türkiye’ye kendilerine yardımlarından ötürü teşekkür etmesi de eklenmeli. Konuyu takip edenler, ABD basınında bu konuda başka önemli haberlerin de yer aldığını, benzer içerikli haberlerin İngiliz ve Alman basınında da yer aldığını hatırlayacaklardır.
Son olarak, ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı Marie Harf’a, Washington’da düzenlediği basın toplantısında şu sorunun yöneltilmesi de aynı iklimin bir ürünü: ‘‘Türkiye’den geçerek IŞİD’e katılan yabancı militanlarla ilgili sorum var. Bakan Kerry de Türkiye’deydi. Bir sonraki adım ne, Türkiye yabancı militanların IŞİD’e katılımını önlemek için sınırı kapatacak mı?”
Harf, bu sorulara yanıt verirken, Türkiye açısından suçlayıcı değil, kelimeleri dikkatli seçilmiş pozitif bir dil kullanıyor: “Türkiye yakın bir NATO müttefiki. Dışişleri Bakanı Kerry daha yeni oradaydı. Biliyoruz ki her ülke kendine göre katkıda bulunabilir ve biliyoruz ki her birinin duyarlı olduğu noktalar var katkıda bulunabilmeleri için. Türklerle kontra terörizm konusunda sıklıkla görüşüyoruz, bu konuda yakın ilişkimiz var. Militan akışı konusunu da görüştük. Hiçbir hükümetin IŞİD’e destek verdiğine ilişkin bir kanıtımız yok.”
Aslında tüm işaretler Türk dış politikasının, Türkiye’nin bir dönem öncesine kadar IŞİD ile kurduğu ve IŞİD komutanının kendisine teşekkür etmesine neden olan ilişkinin sürdürülemez hale geldiğini gördüğünü ve bundan çıkmanın manevralarını yaptığını gösteriyor. Başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere, dış politikanın belirlenmesinde kilit konumdaki kişilerin açıklamalarında bunu görmek mümkün.
Erdoğan’ın, IŞİD’e karşı tampon bölge oluşturma ihtimalinin gündemde olduğunu ifade etmesi ve bu konuda gelen sorular üzerine, “TSK çalışıyor. Önümüze getirecekler. Gerekirse karar vereceğiz” şeklindeki sözleri de bunun bir ifadesidir.
Fransa’nın ev sahipliğinde düzenlenen “Irak’ta Barış ve Güvenlik Konferansı”nın sonuç bildirisinde, IŞİD’e karşı Irak’taki yeni hükümete askeri destek dahil gereken yardımın yapılacağının kaydedildiği ve Türkiye’den Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun da bu toplantının katılımcıları arasında yer aldığı unutulmamalı.
ABD’nin etkin gazetelerinde Türkiye’nin IŞİD ile ilgili dış politikasını masaya yatıran haberlerin zincirlere hale gelmesi ve buradaki yaklaşımın içerdiği paralellik, basit bir gündem ilgisinden öte, Türkiye dış politikasını belirli bir yöne doğru zorlamayı amaçlayan bir politikanın da parçası gibi duruyor. Ve görünen o ki gelinen noktada Türkiye ABD’nin IŞİD ile mücadele planına çok büyük oranda kazanılmış durumdadır. Hatta Türkiye’nin, bir dönem öncesiyle kıyaslandığında ABD ile ilişkilerini daha da yakınlaştırmaya yönelik bir tutum içinde olduğunu söyleyebiliriz.
ABD’nin eski Türkiye Büyükelçisi Francis Ricciardone’nin uyarılarına rağmen Türkiye’nin Nusra Cephesi’ne destek verdiğini açıklaması, Türkiye’nin ABD tarafından değiştirilmeye çalışılan önceki dönem politikasına dairdi. Dolayısıyla bu çıkış, daha çok, ABD basını yoluyla Türkiye dış politikası üzerinde yaratılmaya çalışılan etkiyle birlikte okunmalı.
Erdoğan’ın “Biz terörle mücadeleye bütünlüklü olarak bakıyoruz” sözleri ise, IŞİD ile mücadele sürecinin sahada bu konudaki en etkin güçlerin başında geldiklerini ispatlayan PKK ve YPG’nin güçlendirilmesine hizmet edeceğine dair resmi endişeyi ve Suriye yönetimine dair rezervlerini içeriyor.
Türkiye ifade ettiği çekinceler nedeniyle atmadığı imza dışında, IŞİD ile mücadelenin önemli aktörlerinden biri olacaktır, bunu göreceğiz. Şu anda yaşanan Türkiye dış politikasının değişim manevralarının sancılarıdır.
Bu sürecin nereye evrileceği ve IŞİD’in tasfiyesine varıp varmayacağı ise bir başka yazının konusu olacak.
Not: Yazarımız Şebnem Korur Fincancı’yı aldığı Hrant Dink Ödülü’nden ötürü kutluyorum.
- Kürt meselesinde bir ihtimal daha olmalı 13 Aralık 2024 04:57
- Sınırımızdaki yeni Afganistan ve kaostan rant devşirmek 09 Aralık 2024 07:00
- Geniş atılan ağda çıkışı aramak... 02 Aralık 2024 06:55
- Türkiye zor bir değişimin ağır sancılarını yaşıyor 25 Kasım 2024 06:35
- Ebedi barış mümkün mü? 18 Kasım 2024 04:23
- İki güncel rapor eşliğinde Kürt meselesini tartışmaya devam 11 Kasım 2024 04:47
- 'Çöle çevirdikleri yere barış geldiğini söylüyorlar' 06 Kasım 2024 05:33
- Bir siyaset olarak 'terörle mücadele' 04 Kasım 2024 07:07
- Erdoğan’ın Mevlana vurgusunun hikmeti ne olabilir? 31 Ekim 2024 08:07
- Mayınlı bir süreç 28 Ekim 2024 05:10
- Yenidoğan çetesi: Çürümenin ekonomi politiği 21 Ekim 2024 05:00
- Barışa kapı açmak mı, süreci yönetmek mi? 14 Ekim 2024 05:00