17 Eylül 2014

Paris Konferansı, ABD ve Fransa’nın beklentilerinin çok altında sonuçlar verdi. Arap ülkelerinin hemen hepsi, IŞİD’e karşı operasyonda doğrudan yer almak istemiyor. Katar temsilcisi, ABD’nin Katar’daki üssünü kullanmalarına gönülsüz. Sözcü, etekleri tutuşmuş gibi koşuşturan Amerikalılara “bunu konuşmak için çok erken!” biçiminde dalga geçer gibi bir cevap veriyor.

Bahreyn de şu andaki desteğini arttırmaktan yana değil. Kuveyt ayak sürüyor! Mısır masada yok. Bütün propagandaya karşın, konferans gerçekte IŞİD’e karşı koalisyon konusunda başarısız. Oysa hesaplar,  bölgedeki Sünni devletlerin ABD-Fransa önderliğinde operasyonel destek vermeleri yolundaydı.

Bu gönülsüzlüğün altında ciddi hesaplar, korkular ve farklı hatta karşıt beklentiler yatıyor. Kimi yorumcular,  “2003 fobisi” kavramını kullanıyor. ABD’nin Irak’ı işgalinin yarattığı büyük halk tepkisinin yeniden karşılarına çıkacağından korkan bölge devletleri, bu yüzden çekingen davranıyor olabilir! Bu psikolojik tahlilin bir ölçüde payı olduğunu bir kenara not edebiliriz. Fakat şu andaki politikaları belirleyen bir rolü olduğu abartı olur. Bunun devamında, “Haçlı Seferi”ne destek vermiş olma görüntüsünün korkusu da eklenebilir. Herhangi bir açıklayıcı yönü olmasa da, bir çözüm olarak sadece psikolojik temasları önermekten öteye geçemeyecek olsa da, uluslararası sorunlarda duygusal-psikolojik etkenlere önem verenler açısından bir anlamı olabilir bunların.

Ancak, bütün bu Arap ülkelerinin bölge hakkındaki hesaplarının düğüm noktasına bakıldığında daha anlaşılır sebepler görebiliriz. Bu düğüm noktalarından en önemlisi Suriye sorunudur. İran’ın çağrılmasını engelleyen Arap ülkelerinin başlıca korkusu bu alanda görülebilir. Arap ülkelerinin asıl beklentisi, IŞİD’in Suriye’ye saldırmasıdır. IŞİD’in tepelenmesi değil. IŞİD bahanesiyle bölgeye girecek “Haçlı Ordusu”nu böyle bir “hayırlı” göreve yardımcı olması şartıyla gönülden destekleyeceklerine kuşku yok. İran’ın masaya çağrılmasının sebebi de bu. Sinan Birdal bu köşede yayımlanan dünkü yazısında, bölgedeki tek gerçek koalisyonun Irak ordusu, Kürt peşmergeler ve Şii milisleri destekleyen İran arasında olduğu yolundaki değerlendirmeyi aktarmıştı. Sünni Arap şeflerinin asıl korkusu budur ve bunun karşısında yer alacak bir “Haçlı Ordusu”nun yanında yer almakta bir an bile tereddüt etmeyeceklerdir. Özetle, Türkiye de dâhil, bütün bölge gericileri, Koalisyon girişiminin IŞİD’den ziyade Suriye’ye karşı operasyona girmesini istiyorlar. Fırsat bu fırsat…

Buna ek olarak Türkiye, IŞİD’in zayıflatılmasını asla istemiyor. Terör kelimesini sık sık kullanırken kastettiği IŞİD’den ziyade PYD/ PKK ve bu güçlerin bölgedeki kazanımlarıdır.
Diğer yandan Katar’dan sınır dışı edilmeleri gündeme gelen İhvan mensuplarının Türkiye’ye kabul edilebilecekleri yolundaki açıklama, oyun içinde oyunun devam ettiğini, Türkiye’nin hâlâ “stratejik derinlik” kapsamında bölgede “Önder ülke” olma çizgisini sürdürmek istediğini gösteriyor. Türkiye’nin IŞİD’in etinden, sütünden, kılından, tüyünden yararlanmak istediği açık. Bunların başında iki hedef var: Kürtleri sıkıştırmak ve İhvan dayanağını güçlendirmiş bir biçimde Suriye’yi yıkmak. ABD ve Fransa planlarının içinde bunlara uygun bir yer bulabilirse ve bulabildiği ölçüde yer alacaktır.

Not:
Hrant Dink’in doğum günü olan 15 Eylül’de altıncı kez verilen Uluslararası Hrant Dink Ödülü’nü bu yıl dostumuz gazetemizin köşe yazarı Şebnem Korur Fincancı ve bir başka cesur ve mücadeleci kadın Angie Zelter kazandı. Bu çok yerinde seçim dolayısıyla Hrant Dink Vakfı’nı kutluyorum.  Özellikle Şebnem Korur Fincancı’nın olağanüstü önemli, büyük bir devrimci ahlak örneği sergileyen konuşmasını bulup okumalarını bütün okuyucularıma öneriyorum.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

‘Nasıl dayanalım bu koşullara!’

‘Nasıl dayanalım bu koşullara!’

Antep’in de aralarında olduğu bölge illerinde ortalama işçi ücreti asgari ücretin altında, haftanın 7 günü, pazarları 12 saat çalışma, üretim baskısı! Devletin ve patronların yasaklar, kolluk gücü ve sendikacı tutuklamasıyla devam ettirmek istediği bu düzenin dayanılmaz hale geldiğini söyleyen Çelikaslan işçisi, tüm işçileri BİRTEK-SEN çatısı altında birleşmeye çağırdı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
'Heybeden’ her gün yeni bir soruşturma çıkıyor. Yargı sopasıyla topluma gözdağı verilmek isteniyor.

Evrensel'i Takip Et