17 Eylül 2014 00:34

Daha zorlu bir mücadele yılı

Daha zorlu bir mücadele yılı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

2014-215 eğitim yılı herhalde; eğitimin “dinileştirilmesi”nde atılan adımlar ve Kürtlerin açtığı Kürtçe okulların aynı gün Hükümet tarafından kapatılmasıyla anılacaktır.
Elbette AKP’nin iktidara geldiği günden beri adım adım, eğitimin ilkokullardan başlanarak dini referanslara göre düzenleme girişimleri vardı. Ama 4+4+4 sistemine geçişle ve Hükümetin “dindar nesiller yetiştirme”yi bir plan olarak ilan etmesinden beri, hem müfredat, hem kadrolaşma hem de eğitime doğrudan siyasi müdahaleler bakımından Hükümet ciddi ve sistematik adımlar atmaya koyuldu. Ama bu yıl önceki adımlara “sıradanmış” dedirtecek iki önemli girişim oldu. Bunlardan birincisi, bütün orta öğretim kurumlarında ibadethane (mescit) açılması zorunluluğu getirilmesi, ikincisi ise normal lise programına göre eğitim yapan okullarda “imam hatip sınıfları açılarak” din eğitimi yapan okullarla “laik eğitim” yapan okulların iç içe geçirilmesiydi. Ki, burada büyük kavgaların çıkması kaçınılmaz görünüyor. İlk tepkiler velilerin bir yandan Bakanlığın bu tutumunu eleştirirken öte yandan birbirlerine karşı da kavgaya hazır olduklarını gösteriyor. Dolayısıyla geçen yıl velilerin ve öğrencilerin idareye karşı yürüttükleri “okuluma dokunma” kavgalarının bu yıl aynı okulun öğrenciler ve velileri arasında bir kavgaya, aynı okul bahçesinde bir kavgaya dönüşmesi kaçınılmaz görünüyor.
Ve şimdi bu kavgalar aynı zamanda mescide giden-gitmeyen öğrenciler ve onların velileri arasında ve nihayet hükümetin ve idarenin desteğini de arkasına alan “dindar” eğitimcilerin öğrencilere ve laik eğitim yanlısı eğitimcilere yönelik not ve öteki türden baskılarına da dönüşecek görünmektedir.
Öte yandan Hükümet sürekli, hatta yerli yersiz “barış süreci”nden söz etmekte; ama sürecin ilerlemesi için hiçbir gerçek adım atmamakta da ısrar etmektedir.
Üstelik vatandaş ve belediyelerin attığı adımları da “provokasyon” olarak göstermektedir. Hükümetin bu iki yüzlü tutumunun son örneği eğitim yılının ilk gününde belediyelerin Şırnak, Hakkari ve Diyarbakır’da ana dilde (Kürtçe) eğitim vermek amacıyla açtığı üç okulun aynı gün valilik, savcılık ve emniyet iş birliği ile mühürlenmesi olmuştur.
Aynı gün kameraların karşısına geçen Hükümet Sözcüsü ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç; “Bu okullarda Kürtçe eğitim verecek şekilde propagandası yapılıyor. Bina var mı yok. Öğretmen var mı yok. İzin var mı yok….Yetkililerin yasa dışında hiçbir uygulamaya müsaade etmeyeceği aşikardır” diyerek kapatmayı onaylarken ayın zamanda; bina, öğretmen, izin,…) gibi kendi yapmaları gereken işlerin yapılmadığını gerekçe göstererek Kürtçe eğitim amaçlı okulların kapatılmasını onaylıyor.
Oysa Kürtlerin istediği anormal sayılacak hiçbir şey yoktur. Onlar bu ülkenin eşit vatandaşları olarak kendi dillerinde eğitim veren okul istiyorlar. Ve böyle bir talebi de yerine getirmek her az çok meşru hükümetin asli işidir. Nasıl ki Türkçe eğitim veren bir okul için “Bina var mı yok, öğretmen var mı yok, izin var mı yok” diye nutuk atılmıyor, bunlar yoksa Hükümet bu eksikleri yerine getirmek üzere derhal harekete geçiyorsa, Kürtçe eğitim veren okulları için de böyle olmak durumundadır.
Aksi, yani bugün hükümetin yaptığı ayrımcılıktır, ırkçılıktır, asimilasyondur!  
“Ana dilinde eğitim” talebi konusunda bir adım atılmadığı için bölgede eğitim yılı, geçen yıl olduğu gibi bu yıl da bir haftalık boykotla başlamıştır. Hükmet bu boykotlara “yeterince katılım olmuyor” diye sevinerek “anadilde eğitim” için daha çok ayak sürüyemez.
Nitekim aynı günlerde Hükümet, Türkiye’de göçmen olarak bulunan Suriyeli çocuklar için anadillerinde eğitim yapan okullar açılmasına gayet sıcak bakmaktadır ve böyle okullar yaz başından beri faaliyettedir.
Geçici olarak Türkiye’de bulunan kişilere tanınan bu hak (elbette bu onların en doğal hakkıdır) neden bu ülkenin vatandaşı 15 milyonluk bir nüfusa sahip Kürtlere tanınmamaktadır?
Yani ana dilinde eğitim hakkının önünde durulmasının ne insan hakları yönünden, ne ahlaki, ne vicdani ne de mantıksal bir dayanağı yoktur ama şimdi bu yasak iyice saçma hale gelmiştir.
Kısacası daha ilk günlerde ortaya çıkan gerçekler göstermektedir ki; 2014-2015 eğitim yılı, bir yandan laik eğitim talebinin öne çıktığı demokratik, bilimsel, parasız eğitim mücadelesinin velilerin ve öğrencilerin de kitlesel katılımlarıyla ilerlediği öte yandan “ana dilinde eğitim” mücadelesinin daha ileriden ama aynı zamanda daha zorlu mücadelelere sahne olacağı bir eğitim yılı olacaktır!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa