Çuvala sığmayan mızrak
Fotoğraf: Envato
Türkiye gerçekten tuhaf bir ülke haline geldi.
Hatırlarsınız geçtiğimiz haftalarda aralarında tabip odası, çevre mühendisleri odası gibi meslek örgütleri, Ankara’da ishal vakalarının arttığına dikkat çeken bir açıklama yapmıştı. Bunun üzerine basın toplantısı düzenleyen Ankara’nın kronikleşmiş Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, bu durumu yalanladı, şebeke suyunun ne kadar temiz olduğunu kamuoyuna ayrıntılı olarak açıkladı, hatta “bunu söyleyen doktorun adını öğrenin” gibisinden sözler sarf etti. Gökçek’in canlı yayında ağzını musluğa dayayarak basın açıklamasını taçlandırdığını da hayretler içinde izledik.
Çernobil kazası yaşandıktan sonra, Karadeniz’deki çayların radyasyondan etkilenmediğini ispatlamaya çalışan dönemin Sanayi ve Ticaret Bakanı’nı görür gibi oldum.
Bir de gözümde Bergama Altın Madeni’nin atık havuzuna giren müdürler canlandı. O çamur havuzunda uzun donlarıyla onları çeken kameralar, bunu ana haber bülteninde veren televizyon kanalları vs vs.
Ne de olsa tarih tekerrürden ibaret.
Melih Gökçek’in bu ucuz şovunun televizyonlarda izlendiği günlerde bir tıp doktoru, Dr. Dilek Tucer, yaptığı açıklama nedeniyle açığa alınmıştı. Daha sonradan göreve dönen Dr. Tucer’in açığa alınmasının nedenine bir bakalım: Ergene Nehri’nin havzasında üretilen pirincin, endüstriyel kirlenmeden etkilenmiş olabileceğini söylemek.
Açılan soruşturmada “kendi uzmanlık alanı dışında toplumda infiale yol açacak biçimde gıda sektörü ve halk sağlığı alanında basına demeç vermek”, “bilimsel veri olmadan açıklamalarda bulunmak” “yetki alanı dışındaki idari ve siyasi makamların görev alanlarına müdahale ederek toplumu yanlış yönlendirmek” gibi iddialar yer alıyor.
Edirne Valisi Dursun Ali Şahin’den şimdi bir basın toplantısını düzenleyip, pirinç pilavı yemesini bekliyoruz. Ne de olsa bu konu idari ve siyasi makamların müdahale alanı içine giriyor. Derhal pilavlı bir basın toplantısı tertip edip gıda sektörünün kötü etkilenmesinin önüne geçilmeli, değil mi?
******
Ne yazık ki Trakya da, Sakarya, Kocaeli, Bursa gibi sanayileşmeye kurban edilmiş, kapitalizmin kucağına teslim edilmiş verimli toprakların olduğu yerlerden biri. Trakya hem kuraklık hem tarım alanlarının kaybı hem de mevcut tarım alanlarının sanayi atıkları tarafından kirlenmesi tehdidi altında.
Bu yeni bir bilgi değil. Ergene Havzası ile ilgili pek çok çalışma var, meslek odalarının raporları, süren mahkemeler vb var. Çevre inisiyatifleri var, halkın oluşturduğu. Daha dün yeni bir açıklama yapıldı.
Trakya, Ergene Havzası ekolojik bir felaketle karşı karşıya. sanayi tesisleri ve onların “jandarmaları”nın bölgeyi ne hale getirdiklerine hızlıca bakalım.
Fabrikaların, verimli tarım arazilerinin üzerine kurulması ile bölgede tarımsal üretim giderek azaldı.
Bölgedeki fabrikaların sıvı atıkları havzadaki derelere boşaltılarak yerüstü suları kirletildi. Böylece hem canlı türleri yok oldu, hem de bu derelerin suladığı tarlalar kirlenmekte.
Fabrikaların sıvı, katı atıkları ile atmosfere verdikleri kirleticiler, sonuçta toprak kirliliğine neden oldu, bu kirlilik tarımsal ürünlerde kimyasal kirlenme tehlikesini gündeme getirdi.
Üretimde fazla miktarda suya gereksinimi olan bazı işletmeler, derin sondaj ile yeraltından su çekerek bölgedeki su dengesini bozdu. Bu durum kuraklık sorununu ortaya çıkardı.
Bazı işletmelerin, derin sondaj ile çektikleri suyun yerine, atık sularını geri vermesi, bölgede yer altı sularının kirlenmesi ne neden oldu.
******
Şimdi tekrardan başa dönecek olursak, Dr. Dilek Tucer’in başına gelenleri insanın aklı almıyor, altı yılda tıp fakültesini bitirmiş hekim unvanı almış, üstüne en az dört yıl iç hastalıklar, onun da üzerine en az iki yıl gastroenteroloji uzmanı olmuş bir kişinin kendi uzmanlık alanı dışına çıktığını söylemek… Art niyetin boyutunu görebiliyor musunuz?
Dr. Tucer halk sağlığı uzmanı ya da Dr. Onur Hamzaoğlu gibi halk sağlığı profesörü olsaydı sonuç değişecek miydi? Hayır. Bu kez de “halkı galeyana sevk etmekten soruşturulması” istenecekti. Tıpkı yıllar önce Dilovası’nda kanserden ölümler fazla dediğimizde başımıza geldiği gibi. Bu türden tüm olaylarda iktidar sahiplerinin ortak bir söylemi vardır: “Bunlar ideolojik!”. Gıda üreticileri zarar etmesin diye doktor görevden almak, sanayici daha az maliyetle üretim yapsın diye denetim yapmamak ideolojik olmuyor, kendi akademik alanında bilgisini açıklamak ideolojik oluyor. Gerçekten ironik!
Dr. Dilek Tucer kanser hakkında konuşamayacaksa bu ülkede bunu kim konuşacak! Sizin gibi patrondan yana siyasetçiler değil halktan yana hekimler olduğu sürece daha çok o suları, radyasyonlu çayları içersiniz. Artık mızrak çuvala sığmıyor, haberiniz olsun.Gelelim tuhaflık meselesine. Tuhaf olan iktidarın tutumu değil, onlar kendilerine düşeni yapıyor. Halkın iktidarı olmadığı sürece böyle olacak. Sermayenin iktidarı kendi yöneticilerini seçecek, onlar da böyle davranacak: Ağızlarını musluğa dayayıp şov yapacak, siyanürlü havuzlara girecek, radyasyonlu çayları içecekler.
Tuhaflık bunların kimden yana olduğunu anlamayanlarda.
- On bin adım için birkaç adım gerekiyor 31 Ocak 2017 01:00
- Torunlar, yaşlılar, hastalar 24 Ocak 2017 00:09
- Türkiye usulü terör mücadelesi 10 Ocak 2017 01:00
- Yaz saatinin sürdürülmesine dair sorular 20 Aralık 2016 01:00
- Sağlık çalışanlarına şiddet 06 Aralık 2016 00:53
- İstismarı 'Ak'lamak 22 Kasım 2016 01:00
- Yine çocuk aşıları -2 15 Kasım 2016 01:00
- Yine çocuk aşıları! 08 Kasım 2016 01:00
- Savaşı konuşabilmek 11 Ekim 2016 00:54
- Kötülüğün sıradanlığı ve iyilik 04 Ekim 2016 00:44
- Cinler, iblisler ve zavallı bilim! 27 Eylül 2016 01:00
- Biz çoğaldık, ya siz? 13 Eylül 2016 00:13