25 Eylül 2014

Sıcak paraya dayalı ekonomi politikasının ömrü daralıyor

Uzunca bir süredir piyasalar yüzünü ABD ekonomisi verilerine ve Fed’e dönmüş muhtemel faiz artırımının başlayacağı tarihe dönük öngörülerle fiyatlama gerçekleştiriyor. Son haftalarda doların TL karşısında 2.25 seviyelerine kadar tırmanmasının başlıca nedeni de kuşkusuz Fed cephesinden gelen sinyaller.  
Fed Açık Piyasa Komitesi (FOMC) önceki toplantılarında faiz oranlarının “kayda değer bir süre” daha mevcut seviyelerde korunacağının güvencesini vermişti. Geçtiğimiz haftaki toplantı öncesinde de piyasaların gözü bu ifadenin korunup korunmayacağı üzerinde yoğunlaşmıştı. Fed bu ifadeyi korumasına rağmen geleceğe dönük faiz beklentisine dair açıklaması doların ateşini yükseltmeye yetti, “gelişmekte olan piyasalardan” dolar çıkışı hız kazandı. Piyasalar faiz artırımının başlayacağı tarihe odaklanmışken bu kez faiz artırımının beklenenden daha sert gerçekleşeceği kaygısı fiyatlanmaya başladı. Dahası, St. Louis Fed Başkanı James Bullard’ın bu hafta içinde yaptığı açıklama “kayda değer bir süre” ifadesinin 28-29 Ekim tarihlerinde yapılacak bir sonraki toplantıda sonlandırılma ihtimalinin de güçlü olduğunu gösteriyor.
Küresel ekonomide doların yükselişini besleyecek böylesi gelişmelere karşın hükümetin Merkez Bankasına dönük faiz indirimi baskısının iç piyasada doları daha yüksek seviyelere taşıdığını görüyoruz. Hükümetin büyümenin motoru haline gelen emlak sektörünün hız kesmesi kaygısıyla Merkez Bankası üzerinde kurduğu bu baskı giderek ekonomideki istikrarsızlığın başlıca nedenlerinden biri haline geliyor.  Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının Türkiye’nin kredi notunun revizyonuna ilişkin belirledikleri tarihlerin yakınlaşması da piyasalardaki tedirginliği arttırıyor.
Elbette Türkiye ekonomisinin karşı karşıya olduğu riskler Fed kararlarıyla sınırlı değil. Irak ve Suriye’nin önemli bir bölümünde hakimiyet kuran IŞİD terörü bölgede istikrarsızlığı derinleştirirken sınır ticaretine de büyük darbe vuruyor. Türkiye’ye dönük göç hız kazanıyor. Rojava devrimini IŞİD ile boğma taktiği hükümete gerek içeride gerekse de dışarıda altından kolay kolay kalkamayacağı bir fatura çıkaracak gibi görünüyor. Tıpkı Özal gibi Erdoğan’ın bir koyup üç alma politikasının da fiyaskoyla sonuçlandığı bir gerçek.
Hükümetin şu aşamada uzun erimli hedeflerle politika ürettiğini söylemek mümkün değil. Öncelikli hedef kuşkusuz yaklaşan genel seçimler. AKP’nin Davutoğlu liderliğinde gireceği bu ilk sınav yeni Başbakanın rüştünü ispat etmesi kadar ekonomideki büyümenin hız kesmeye başladığı bir döneme denk gelmesi açısından da büyük önem taşıyor. Bu nedenle hükümet uzun vadeli sonuçları her ne olursa olsun kısa vadede düşük faize dayalı genişleyici politikadan vazgeçemeyeceğini görüyor. Ne var ki, ABD ekonomisinde yaşanan gelişmeler AKP’nin siyasi başarısını borçlu olduğu sıcak paraya dayalı büyüme modelinin ömrünü daha da kısaltacak gibi gözüküyor.

Evrensel'i Takip Et