26 Eylül 2014 00:06

Başkaları...

Başkaları...

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Hiç kimse kendisine bakmıyor, kendi yaptıklarını sorgulamıyor, kendisini eleştirmiyor. Gözler, dikkatler hep başkalarında. Yapılan yanlışlar, başkalarının yanlışları örnek gösterilerek ya da başkalarının yanlışlarıyla kıyaslanarak normalleştirilmeye, temize çıkarılmaya çalışılıyor.
Öncelikle kendimize bakmayı bir öğrenebilsek belki de bazı sıkıntıları aşmayı, bazı sorunların üstesinden gelmeyi başarabileceğiz. Ama tabii bunun için her şeyden önce mevcut futbol düzenini sorgulayacak bir bilinç ve farkındalık düzeyinin yanı sıra vicdana ve erdeme de ihtiyaç var. Özellikle hem emeğe/rakibe saygı hem de öz saygı içeren erdeme... Ne yazık ki futbol ortamında bu özelliklere sahip bir aktör göremiyoruz. En bilinçli, farkındalık düzeyi en yüksek olarak bildiğimiz kişilerin yaptıklarına tanık oldukça karamsarlığımız daha bir derinleşiyor...
“Kazanma” tek ve mutlak hedef olarak dayatılırken, rakibe saygı, öz saygı, onurlu, erdemli mücadele, vicdan gibi kavramlar, zafere(!) giden yolda ayak bağı olmaktan başka ne anlam taşıyabilir ki!..
Zaten zaferin coşku dolu gürültüsü patırtısı içinde, ahlaksızlığa, saygısızlığa, vicdansızlığa isyan edenlerin sesi kaybolur gider. Erdem ve vicdan temelli kaygılara sahip kişiler gür ses çıkaramayacak kadar azınlıktalar artık...
Gökhan Gönül, Gaziantepspor maçında hakemi aldatarak takımına penaltı kazandırıyor. Eleştirilere karşı kendisini savunurken tuhaf cümleler kurup tuhaf örnekler veriyor, gülünç kıyaslamalara girişiyor. Belli ki bu kıyaslamalar üzerinden vicdan sorununu(!) halledip çok-tan huzura ermiş. Takımının 3 puan almasında büyük rol oynayan bir oyuncu o. Ne diye sıkıntı hissetsin ki?..
Burak Yılmaz kendisini eleştirenlere GSTV’de cevap veriyor... Tabii o da hep başkalarının yaptıkları üzerinden dile getirdiği kıyaslamalarla kendisini savunuyor. “Ülkedeki futbol düzenini hepimiz biliyoruz. Verilen, verilmeyen cezalar...” diye konuşuyor. Ceza konusunda birilerinin kayırıldığına dair göndermede bulunarak bu durumdan kaynaklanan adaletsizliğe dikkat çekiyor. Başkaları üzerinden yaptığı savunma bu kadarla da kalmıyor. Kendisini yere atıp takımına penaltı kazandırdığı yolundaki eleştirilere, “Ligimizdeki anlamsız penaltıları izlediğimiz zaman bu konu açılıyor. Bir istatistik çıkarılmış; bana 65 maçta 2 penaltı çalınmış. Geçen sezon bana verilmeyen yüzde yüz 4 penaltı ve 4 kırmızı kart var. Ama biz hiç bunları konuşmadık. Başkaları gibi hiç yaygara yapmadık, ortalığı alevlendirmedik” diye karşılık veriyor. Kendisiyle ilgili bir konuda başkalarını eleştirip suçlayarak aklınca ne kadar erdemli ve vicdanlı birisi olduğunu herkese gösteriyor!.. Eleştirilerden sıyrılabilmenin en iyi yolunun başkalarını işin içine sokmak, başkalarını karalamak olduğunu biliyor!...
Tolga Zengin, Bursaspor maçının bitiş düdüğüyle birlikte elindeki topu Fernandao’ya uzatıyor. Tıpkı tavlada kazanan kişinin, tavla tahtasını kaybedenin koltuğunun altına sıkıştırması ve “öğren de gel” imasında bulunması gibi...
Nasıl bir ruh/duygu halidir bu?.. Artık kazanmak da yetmiyor tatmin olmaya. Üzerine bir de rakibini aşağılayacak, onunla dalga geçeceksin ki tam anlamıyla mutlu olasın!.
Maçı Bursaspor kazansaydı ve aynı hareketi bir Bursasporlu oyuncu yapsaydı Tolga acaba buna nasıl bir tepki verirdi?..
Futbol düzenine ve ortamına pespayelik hakim olsa da bu; bunca erdemsizliğin ve vicdansızlığın bahanesi olabilir mi?.. Rotayı; iyiye, doğruya, güzele doğru kırma gücünü elinde tutan futbolun emekçi aktörlerine yakışıyor mu bütün bunlar?..

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa