26 Eylül 2014 00:08

Yakın Doğu’da savaş ve etnik temizlik

Yakın Doğu’da savaş ve etnik temizlik

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Korktuğumuz her şey başımıza geldi ve savaş ne yazık ki her yanımızı sardı. Yazılan senaryolar ve yapılan planlar değişerek uygulamaya konuluyor. Bu uygulamalar ve operasyonlar büyük bir etnik temizliği de beraberinde getiriyor. Savaş tacirleri her zaman olduğu gibi daha fazla para kazanma ve destek sundukları iktidarların ömrünü uzatma derdindeler. Kısacası “Kasap et derdinde, koyun can derdinde” şeklindeki ifade, farklı etnik ve dinsel inanca sahip insanlar can derdinde savaş bezirganları para ve egemenlik derdinde diye değiştirilse yeridir.
Türkiye gerek içte ve gerekse dışta (bölge, Avrupa ve ötesi) geleneksel perde arkasında karıştır, bekle ve harekete geç politikasını sürdürüyor. İçte barış süreci denen soyut bir işle meşgul olunurken dışta sürecin ruhuna fatiha okutacak bin bir türlü oyunun içinde rol alınıyor denebilir. Sonuçta öldürülen, sürülen, aç ve susuz çöllere düşürülen onlarca insanın kaderi belirleniyor ve daha ileri gidilerek coğrafya yine ve yeniden belirlenmeye çalışılıyor.
1915’li yıllarda Osmanlıcılar ile Türkçülerin kıyasıya mücadelesi büyük bir etnik temizlikle sonuçlandı. Kurulan Türkiye Cumhuriyeti, Türkçülerin (İttihat ve Terakki Cemiyeti) görüşleri doğrultusunda şekillendi. Sonrasında etnik temizlik titizlikle günümüze kadar sürdürüldü. Türkiye beşeri anlamda tam bir çöle dönüştürüldü. Neoliberalizmin etkisiyle birlikte önce Türk-İslam sentezciliği sonra da Neoosmanlıcılık denebilecek ideolojik bir çerçeve oluşturuldu. Bu günü anlamak bu çerçevenin kapsamını anlamakla olasıdır bence.
Neoosmanlıcılık artık milli politika haline gelmiş durumdadır. Bu ideolojinin maddi temelleri ve yayılmacılık (fetih) esasına dayanan planları oldukça görünür durumdadır. Yakın Doğu’da hatta yanı başımızda hücrelerimizde hissettiğimiz savaşın bir sebebi de bu politikadır. Türkiye savaşın içindedir ve kendisinin bu savaşta önemli bir güç diye tanımlamaktadır. Bu güç şimdi tampon bölge kurulması için kulis ve propaganda faaliyetlerine ağırlık vermiştir. Gerek milli eğitim sistemindeki son kararlar ve gerekse tampon bölge istekleri neoliberal ekonomi üzerinden güçlenen neoosmanlıcılığın iç ve dış yansımalarıdır. Mücadele edilecekse bu iki eksen titizlikle irdelenmelidir. Savaşın uzakta olduğunu, Kürtler ve diğer etnik/inançlara sahip toplumlarla sınırlı kalacağını sananlar büyük bir yanılgı içindedir. Yıllardır özelde Kürt düşmanlığı ve genelde öteki düşmanlığı yaratmaya dayalı toplum mühendisliği çabaları artık meyvesini verecek duruma gelmiştir.
Bu büyük yangının nereyi kapsayacağı ve nerede duracağını kestirmek zordur. Yapay rüzgarlarla beslenen bu büyük yangın hepimizi içine almak üzeredir. Çok boyutlu ve çok kapsamlı bir savaş yangınından bahsediyoruz. Yangın yayıldıkça seyircisi artmakta ve sonuçta önlem alanlar ve karşı duranlar yalnızlığa itilmektedir. Unutmayalım tampon bölge ya da benzeri bir yapılanma demek kafamızın üzerine asılan kanlı kılıcın görünür ve meşru hale gelmesi demektir. Bu kılıç farklı olan ne varsa kesmeye ve yok etmeye programlıdır.
Türkiye, soyut da olsa başlayan süreci neoosmanlıcı fetih politikasına kurban ederse milli eğitim ve tampon bölge uygulaması uzun yıllar yaşamımızı tehdit eden yeni boyutlar kazanacaktır. Bu sebeple özellikle metropol diye anılan şehirler başta olmak üzere tüm yerleşim merkezlerinde yaşayanlar sahip oldukları hak ve olanakları bir bir yitireceklerdir. Tarihin çöplüğünde bu tür örnekler çoktur. O halde maddi temeli olmayan teorik tartışmalar yerine somut işler yaparak bu korkunç yangının önüne geçmeye çalışmanın yollarını aramalıyız. Kürtler, Êzidiler, Kakailer, Rafıziler ve Şiileri temizleme operasyonu sınır tanımadan süreceği için uzun vadeli ve birleşik bir mücadele hattı oluşturamazsak yangın bizi de yutacaktır. Bundan kuşkumuz olmasın.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa