Çocukların başını, toplumun aklını bağlıyorlar
AKP’nin kadınlar üzerinden siyaset yapma alışkanlığı da, “cambaza bak” taktiği de yeni değil. Yeni olan, bu siyasete artık 10 yaşındaki çocukların doğrudan alet edilmiş olması. Hal böyle olunca “cambaza bakmıyoruz” deme lüksümüz de yok.
Kaldı ki; çocuklar için yapılan örtün(ebil)me düzenlemesi, iktidarın dış politikada hızla eriyen itibarını örtebilme ihtiyacı ile zamanlama itibarıyla kesişse de işlevi sade bununla sınırlı da değil. Bu düzenleme, AKP’nin uzun zamandır sistemli biçimde yürüttüğü üst yapı dönüştürme politikasında oldukça kritik bir eşiği aştığı anlamına da geliyor.
Aşılan eşik kritik çünkü çocuklar reşit değil. Dolayısıyla yapılan bu düzenleme, bugüne kadar önümüze koyulan kılık kıyafet tartışmalarından çok farklı.
Bununla beraber bu düzenlemenin; haham başının torununun imam hatibe yerleştirildiği, din derslerinin tüm toplumsal muhalefete ve AİHM kararına rağmen zorunlu kalacağının ilan edildiği, Kürtçe eğitim yapan okullar mühürlenirken imam hatip liselerinde ders dışı saatlerde bile Arapça konuşulacağına ilişkin resmi bildiriler yayınladığı bir zaman dilimi içinde yapılmış olması da son derece önemli. Tüm bu gelişmeleri birlikte değerlendirdiğimizde ise ortaya iki şey çıkıyor:
Birincisi, eğitim sistemini egemen inanç sisteminin gerekleri doğrultusunda topyekün dönüştürme politikasının gerek özü gerekse biçimsel unsurları itibarıyla çok büyük ölçüde tamamlanmış olduğudur.
İkincisi ise AKP iktidarının toplumsal yaşayışı dizayn ederken artık istismar siyasetine bile ihtiyaç duymadığı bir doğrudan müdahale aşamasına geçmiş olmasıdır. Zira reşit olmayan çocuklar için yapılan bir düzenlemeyi alışageldiğimiz “kişisel tercih- bireysel özgürlük” demogojisine dayandırmak, bu siyasal iktidar hatta onun en mahir yandaşları için bile oldukça güçtür. Dolayısıyla hükümet, bu düzenlemeyle beraber, bundan sonra herhangi bir toplumsal meşruiyet kaygısı olmayacağını da açıkça ilan etmiş bulunmaktadır.
Öte yandan bu köklü dönüşümün iktidarın yürüttüğü sınıf politikalarıyla işbirliği içinde gerçekleşmekte olduğunu da gözden kaçırmamak gerekir. “Eğitimde reform” adı altında ortaya koyulan her düzenleme özel sektöre yönelik teşvik tedbirleriyle birlikte gelmektedir. Tüm okulları imam hatibe dönüştürme politikası ise siyasal olduğu kadar sınıfsal bir dayatmadır da. Özel okulların imam hatip dışında tek seçenek haline getirilmesi, özel okul talebini arttıran dolaylı bir teşviktir.
Dolayısıyla parasız eğitim hakkını içermeyen, sınıf ilişkilerine temas etmeyen, devletin sınıf kimliğine duyarsız olan herhangi bir “laiklik” ya da “demokrasi” talebinin bu dönüşümü durduramayacağı da çok açıktır.
Evrensel'i Takip Et