01 Ekim 2014 00:14

Türkiye'nin Suriye'de üçüncü iflası

Türkiye\'nin Suriye\'de üçüncü iflası

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Türkiye’nin Suriye politikası üçüncü iflasını yaşıyor. İlki, Esad’ın düşürülmesi hedefine angaje olan ve ‘yeni Suriye’nin geleceğinde söz sahibi olabilmek için yoğun bir Suriyeli sığınmacı akışını bile kışkırtan politikaydı. Son olarak ABD’nin Rusya ile diplomatik seçenekleri öne alan politikada uzlaşmasıyla birlikte çöken bu politikanın ardından Esad konumunu korurken, Türkiye Suriyelilere yönelik linç girişimlerinin gerçekleştiği bir ülke haline geldi. Hiçbir sosyal ve ekonomik hazırlığa dayanmayan bu politika bugün Suriyeli ve Türkiyeli emekçileri karşı karşıya getirmiş durumda.

İkinci iflas ise, Suriye’nin kuzeyine dairdi. Geçmişte Irak’ın kuzeyinde bir Kürt yönetimi oluşmasını ‘kırmızı çizgisi’ ilan ederek karşı çıkan Hükümet, Suriye’nin kuzeyinde yani Batı Kürdistan’da şekillenen Rojava yönetimi yapısına da aynı argümanlarla karşı çıktı. Türkiye PYD’nin buradaki yükselişini engellemek için Barzani aracılığıyla bir kuşatma ve boğma planı denedi. Aynı anda Suriye’deki cihatçı örgütleri de yine aynı plan dahilinde destekledi. Rojava Kürtleri, bir süredir kendisini İslam Devleti (İD) olarak adlandıran ve bir yandan IŞİD diye de anılmaya devam eden örgütten önce, Cezire Kantonu’ndaki Serêkaniyê’de Türkiye’nin desteklediği el Nusra ile savaştı. 22 Mart 2013 günü, Diyarbakır Büromuzdan Mehmet Aslanoğlu ile birlikte, kendisiyle Serêkaniyê’de görüştüğümüz YPG Komutanı Rezan İbrahim, bize şunu söylemişti: “Başbakan Erdoğan’ın demeçleri ve sonradan edindiğimiz bilgiler, Ceylanpınar kapısını çetecilere açmasıyla doğrudan Türkiye Hükümetinin bu işin içinde olduğunu anladık. Amaçları Serêkaniyê’yi ele geçirdikten sonra savaşı Rojava’ya yaymak. Kürt-Arap çatışması çıkarmak ve Kürt halkının elde ettiği kazanımları yok etmekti. Ama biz YPG olarak Kürt halkının tarihine geçecek bir direniş ile bu planı bozduk.”

YPG Komutanı Rezan İbrahim’in bu sözlerine ek olarak Serêkaniyê’de sokakta görüştüğümüz Kürtler de bize, “Biz burada sadece el Nusra’yı değil, Erdoğan’ı da yendik” demişti.

Ve bugün Türkiye, aynı politikanın bir devamı olarak üçüncü iflasını yaşıyor. Bu da, Kobanê’deki Kürt iradesini kırmak için IŞİD’i destekleme üzerine kurulu politikadır. Hükümet, bir yandan ABD’ye IŞİD’e karşı mücadelenin bir parçası olacağını taahhüt ederken, bir yandan da IŞİD’in elindeki rehinelerinin sağladığı elverişli zemini de kullanarak, IŞİD’in YPG ile savaşında Kobanê’nin düşürülmesi hedefi konusunda zaman kazanmaya çalıştı. Rehineler bırakıldıktan sonra da Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP Hükümetinin, bir yandan Türkiye’nin IŞİD’e karşı mücadelenin dışında kalamayacağını söylerken ve IŞİD’i “terör örgütü” olarak adlandırırken, diğer yandan da IŞİD’nin YPG’yi yorabildiği kadar yorması ve mümkünse de Kobanê’yi düşürmesi amacına bağlanan bir dış politika hattında durduğu anlaşılıyor.

Bu gerçek ortada iken Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’ın, “Suriye Kürtleri Türkiye’nin tarihi dostudur. Doğal müttefikidir” sözlerinin, YPG’nin direnişi karşısında Türkiye’nin IŞİD politikasının tutmamasının doğal bir sonucu olmaktan başka bir anlamı olmadığı da açıktır.  Yoksa biraz yakın tarih bilgisi olanlar da bilir ki, Suriye’nin kuzeyindeki Rojava bölgesinde, 1925 Şeyh Sait İsyanı’nın ardından sınırı aşarak Suriye topraklarına sığınan Kürtler vardır. Ayrıca Kobanê’de ve Rojava’nın diğer bölgelerinde, Suriye’nin başka kentlerinde 1915 Ermeni Soykırımı’ndan kaçan Ermeniler yaşar. Suruç’ta sınırı geçenler arasında rastladığımız Can Kasparyan da bunlardan biriydi. Atalarının yüz yıl önce soykırıma uğratıldıkları için kaçtıkları topraklara o, yüzyıl sonra bu sefer Türkiye’nin kendilerine karşı desteklediği IŞİD’in teröründen kaçarak gelmişti. Üst üste binmiş tarihi acılar üzerinde şekillenen bu büyük trajediyi yaşayanlardan hangisi Yalçın Akdoğan’ın bu sözlerinde bir samimiyet bulur!

Bu arada Erdoğan’ın, “Ey dünya, IŞİD gibi bir terör örgütü çıkınca ayaklanıyorsun da PKK gibi bir terör örgütü çıkınca neden ayaklanmıyorsun” cümlesinin de aynı iflas eden politikaların aynasındaki bir hezimet olduğunu vurgulamak gerekiyor. Yani IŞİD politikaları ne kadar samimi ise, PKK politikaları da o kadar samimi.

Çözüm için müzakere yürütülen siyasi bir örgüte karşı böyle bir tutum başka nasıl açıklanabilir?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa