7 Ekim 2014

Televizyonculukta “kadın programları”nın ayrı bir yeri vardır. Kadın programlarının ayrıca ele alınıyor olması ilk bakışta “iyi bir şey” gibi görünmesine karşın başka bir şeyi de gösterir: televizyon genel olarak erkek dünyasına hitap etmektedir.
Çalışma yaşamının dışında kalmış kadınların yani ev kadınlarının gün boyu evde oturup televizyon seyrettikleri varsayılır. Ve bu varsayım üzerinden şekillenmiş sabah kuşağı programlarına bakıldığında çoğunun kadınlara yönelik olduğunu görürüz.
Programların genelindeki manzara şöyledir: Stüdyoda tamamıyla kadınlardan oluşan bir izleyici kitlesi vardır. Bunlar her yaştan, örtülü-örtüsüz, zayıf-şişman kadınlardır, mutlu görünürler. Ortak özellikleri emekçi sınıfın kadınları olmalarıdır. Programın stüdyodaki izleyicileri, aslında televizyon karşısında olması hedeflenen kitledir: Orta-alt sosyoekonomik tabakanın kadınları. Bu yolla onlara verilmesi istenen örtük ya da doğrudan mesajlar verilir. Ait oldukları yerde nasıl bir kadın olmaları çeşitli yollarla aktarılır.
Ele alınan konuların bir kısmı kadınları ilgilendirdiği varsayılan konulardır. Bunların başında da çocuk bakımı, beslenme ve sağlık konuları gelir. Çünkü kadının her şeyden önce bir anne olduğu ve de bir kadın olarak ailedeki üyelerin sağlığından sorumlu olduğu algısı aktarılır. Diğerleri ise bir kadın prototipi yaratmak üzerine kuruludur ki bu da toplumsal cinsiyetin yeniden üretildiği kısımdır.
Kadın erkek ilişkilerinde kadının yapıcı, alttan alan rolü pekiştirilir. Kadınların adet öncesi gerginlik nedeniyle sabırsız, sinirli davranışları, kadın-erkek ilişkisinin bozulmasının bir nedeni olarak sunulabilir. Memleketin her yerinde kadın cinayetleri, dayak ve her türden şiddet gırla giderken bu programlarda bunların konuşulduğunu ender olarak görürüz. Gördüğümüzde de toplumdaki erkek şiddetinin sorumlusu olarak yine kadınların suçlandığını çünkü ‘şiddet gösteren erkekleri de kadınların yetiştiğini’ duyarız. Yani ihale yine kadınların üzerinde kalır.
Ele alınan sağlık sorunlarına bakıldığında da kadınların muzdarip oldukları sağlık sorunlarının çok az yer aldığını, bunun yerine bir beden fetişizminin kurulmaya çalışıldığını görürüz. Kadın bedeninin estetik algısı enine boyuna konuşulur. En çok zayıflama ve kilo verme üzerine sohbet edilir. Öyle ki bedeniyle ilgili bir sorunu olmayan bir insanın belli bir süre sonra bunu dert edinmesi işten bile değildir. Uzmanların diyet önerilerinden başlayıp sağlıklı gıdaların pişirilmesi amacıyla tanıtılan tencerelere kadar geniş bir yelpazede sohbetler uzayıp gider. Böylece tencere-tava reklamından zayıflatıcı bitkisel çaylara, bel inceltici bantlara kadar pek çok ürünün reklamı da yapılmış olur. İnsanları bedeniyle küstürüp sonra da sihirli formüllerle onları kurtaran araçlar sunulur.
Daha ileriye gidilerek konu toplumsal bir sorun olarak ele alınır, fiziksel olarak bakımlı olmak karşıdakine saygı göstermekle eşdeğer tutulur. Yani güzel, bakımlı ve ince bir bedene sahip olmaya bir de toplumsal bir sorumluluk atfedilmiş olur.
Beden algısı ile ilgili mevzuların daha ilerisi vardır ki bu da estetik müdahalelerdir. Örneğin burnu kemerli bir kadın hilkat garibesi gibi sunulur, toplumdan dışlanmışlığı anlatılır. Ve onun bu bahtsızlığından başarılı bir operasyonla kurtulmasının öyküsü aktarılır. Böylesi bir programda ameliyat öncesi resimleri yorumlayan bir estetik cerrah da sahnede yer alır. Bu cerrah büyük olasılıkla ameliyatı yapan kişidir. Daha da büyük bir ihtimalle bir özel hastanede çalışıyordur. Hastanenin yol tarifine kadar pek çok özelliğini de bu esnada duyabilirsiniz.
Televizyonlardaki kadın programları, toplumsal cinsiyetin kurgulandığı, yeniden üretildiği ve aktarıldığı “ideolojik araçlar” olarak kadınlar tarafından mahkum edilmelidir. Kadınların gerçek sorunlarını ele almaktan uzaktırlar. Kadınları başka bir dünyaya sürükleyerek, kadının ikinci planda kalışını normalleştirme işini üstlenmişlerdir. Çok sevdiğim öğretmenimin sözü ile bitireyim: “Televizyonun icadından sonraki en büyük icat onun kapatma düğmesidir.”

 

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Çayırhan’da çakal sofrası

Çayırhan’da çakal sofrası

AKP iktidarının özelleştirmek istediği Çayırhan Termik Santrali ve maden işletmesinin ‘adrese teslim’ ihalesi bugün gerçekleştirilecek. İşçiler ve kamuoyu özelleştirmeye karşı çıkarken, adrese teslim ihaleye sicili kabarık patronların katılması bekleniyor. Çayırhan’ı yutacak sofrada IC İçtaş, Cengiz, Kolin, Limak, Alagöz, Ciner, Yıldızlar SSS var. Ödenmeyen işçi ücretleri madenin satış fiyatından fazla!

317.36 milyon TL: Yunus Emre Termik Enerji Santralinin son 3 ayda ürettiği elektriğin değeri

204.9 milyon TL: Aynı dönemde 1000 işçinin ortalama ücretlerden patrona 'maliyeti'

0 TL: Şirket 2021, 2022 ve 2023 yıllarında hiç vergi ödemedi

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
2 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et