Hangi çözüm hangi barış?
Fotoğraf: Envato
Yine bir akıl tutulması döneminden geçiyoruz. Barışçıl çözüm yöntemleri yerine öldürmeyi ve tehdit savurmayı tercih eden, daha doğrusu alışkanlık haline getiren bir devlet aklı devrede ne yazık ki. Kobanê’de 3 haftayı aşkın bir süredir emperyalistlerin ve petro-dolarcı kralların ve şeyhlerin besleyip büyüttüğü kiralık katillere karşı özveriyle savaşanlar kim? Bu direnişe destek sunmak için çırpınanlar kim? Çözmek yerine başkalarını suçlayan hükümet acaba bu soruların cevabını ne kadar biliyor?
Türkiye’nin batısından doğusuna doğru geldiğinizde her anlamda farklı bir dünyaya geldiğinizi fark ediyorsunuzdur siz de. Türkiye’yi ve Türkiye’de yaşananları, Kürt coğrafyasının gerçeklerini ‘ulusal’ adı verilen TV kanallarının tek taraflı ve ırkçı yayınlarından ibaret sanan onlarca yurttaşımız var hâlâ. 20’yi aşkın yurttaşımız öldürülürken kameralarını yanan otobüslere ya da taksilere çevirmeyi seçen bu beyin yıkama araçları kimlere hangi fiyatla hizmet ediyor?
Çözümden birinci derecede sorumlu bakanlardan biri “Şiddet misliyle karşılık bulur” dedikten sonra, katil sürülerinin devlet koruması altında sokağa salınması nasıl açıklanabilir? Şiddete dayalı olmayan bir çözüm sunulmadı ki bu topluma. Ölmekten ve öldürmekten başka hangi seçenek konuldu önümüze diye sorsam ne anlam ifade eder? İş kazalarında söz konusu olan ölümlere rağmen gerekli ve yeterli önlemleri aldı mı bu hükümet? Trafik kazalarında her gün yurttaşlarımız ölürken hangi ciddi adımları attı bu hükümet? Alındığı iddia edilen ‘önlemlere’ rağmen 50’yi aşkın yurttaşımızı son bir haftada trafik kazalarında kaybettik. Ölümleri öylesine kanıksadık ki umurumuzda bile değil artık.
Bir yanda ‘barış ve çözüm süreci’ denilen traji-komik tiyatro, öte yandan üst perdeden “bizim için PKK ile IŞİD aynıdır” teranesi sürdürülüyor. Bunlar da yetmezmiş gibi hükümetin basiretsizliği ve acizliği, barış ve çözüm için önemli ve olmazsa olmaz bir faktör olan Halkların Demokratik Partisi suçlanarak örtülmeye çalışılıyor. Hayatımızın her alanına müdahale etmeyi birincil görev sayan hükümet anlaşılan odur ki çözüm üretme yeteneğine sahip değildir. Önerilere ve eleştirilere kulak tıkayarak ‘her şeyi ben bilirim/ben yaparım’ iddiasında olan hükümet başarısızdır. Çözüm için adım atmak yerine oyalamayı tercih ettiği için tüm ölümlerden birinci derecede sorumludur.
Evde şiddet, sokakta şiddet, okulda şiddet, iş yerinde şiddet ve trafikte şiddet var sayın bakanlar! Buyurun misliyle karşılık vermeye devam edin! Çözüm önerilerini boş verin, demokrasiden korkmayı sürdürün, geçmişle yüzleşmeyin, dünya büyük bilimsel ve teknolojik gelişmelerle övünürken siz neo-osmanlıcı fetih rüyalarınızla ‘onurlu yalnızlık’ senaryoları yazmaya devam edin, ‘milli eğitim’ adı verine ucube cendereyle çocuklarımızın ve gençlerimizin beynini yıkamayı sürdürün durmadan, iş yerlerindeki taşeronluk yetmezmiş gibi yasal hak arama eylemlerinde orantısız güç kullanımını özendirin ve taşeron katillerinizi sokağa sürün. O zaman soralım: Hangi süreç ve hangi barış?
Bildiğim kadarıyla barış ve çözüm süreçleri tek taraflı yürüyemez. Bu sürece giren toplumlarda düşmanca yaklaşımlar ve demeçler yerine daha yapıcı ve barıştırıcı bir dil kullanılır. Hükümetin somut projesi varsa neden tabanıyla ve asker/sivil bürokrasiyle paylaşmamaktadır? Onlarca yurttaşımızın canına mal olan bir süreç hamasi nutuklar ve tehditlerle nereye kadar sürdürülebilir bilemiyorum. Resmi yalanlar ve iş olsun diye kurulan işlevsiz kurullarla hangi sorun çözülebilir ve kalıcı bir barış nasıl tesis edilebilir anlayamıyorum. Hükümet bilgilendirme ve paylaşma kanallarını açmalıdır artık.
Bütün politikasını hükümetin başarısızlığı ve kişilerle uğraşmaya endeksleyen muhalefetin barış ve çözüm sürecinde etkin olduğunu söylemek çok zordur. Anlaşılan o ki sorun Kürtler olunca derin bir sessizlik hakim olmaktadır. Kobanê’de Kürt direnişi kırılırsa bugün sessiz kalanlar mutlu mu olacaktır? Bu derin sessizliğin birlikte yaşamanın maddi temelinde bir çatlak daha yarattığını görmemek nasıl bir akıl tutulmasıdır merak ediyorum. Birlikte ve barış içinde yaşamanın görünürdeki tek siyasi aktörü olan HDP’yi suçlamak ve hedef göstermek aslında müzakereye giden yolu da dinamitlemek anlamına gelmektedir. Şimdi, hükümet başkalarını suçlama kolaycılığını bırakarak ölümlerdeki ve çözümdeki sorumluluğunu kabul edip önerilen somut adımları atmak zorundadır.
- Nobel bilim ödülleri ışığında Türkiye'ye bakmak 20 Ekim 2016 00:29
- Kısacık ömürlere neler sığdırılırmış neler! (2) 06 Ekim 2016 00:07
- Kısacık ömürlere neler sığdırılırmış neler! 22 Eylül 2016 00:52
- Bu kaos ve kabus ortamında barış olası mı? 25 Ağustos 2016 00:32
- Kentlerimiz ve demokrasimiz 11 Ağustos 2016 01:00
- Darbe girişimi, normalleşme ve demokrasi 28 Temmuz 2016 00:51
- Su uyur, Milli Eğitim Bakanlığı uyumaz 14 Temmuz 2016 01:00
- Ne yazmalı ve ne yapmalı? 30 Haziran 2016 00:52
- Militarist ve gerici eğitimle nereye? 16 Haziran 2016 00:52
- Paranın padişahlığı ve güçlünün hukuku 02 Haziran 2016 01:00
- Bilim karşıtlığı, yozlaşma ve faşizm 19 Mayıs 2016 00:52
- Yüzleşemediğimiz için yozlaşıyoruz! 05 Mayıs 2016 01:00