Yeni Türkiye\'nin Ortaçağ şiddetiyle imtihanı

AKP’nin alışık olduğumuz şiddet dili, Kobane ile birlikte hedefinde katillerin değil de katledilenlerin olduğu yüksek yoğunluklu bir savaş diline dönüşmüş durumda.
Kobane halkına yardım etmeyi açıktan bir pazarlık/şantaj konusu haline getiren siyasi irade bunu komşu ülkenin rejimini devirme şartına bağlarken, Esad’a karşı verecekleri silahlı mücadele karşılığında Kobane halkını IŞİD’den korumayı vadediyor. Daha önce söz verdiği yardımlar için bugün ortaya koyduğu bir diğer koşulu ise Rojava kantonlarının feshedilmesi.
ABD’nin önceliğini “Kobane değil petrol rafinerileri” diye açıkça ilan etmesi ile AKP’nin “hudut, şümul, miktar ve zamanı hükümetçe takdir olunacak” sınır ötesi harekat tezkeresi birlikte değerlendirildiğinde küresel koalisyonun amacı da, IŞİD’in gerçekte neye hizmet ettiği de açıkça deşifre oluyor.
Hükümet tezkereyi “sınır güvenliği” gerekçesine dayandırıyor. Ancak kelle kesen, cami bombalayan, kadınları demir kafesler içinde cariye pazarlarında satan bir terörist örgütün sınıra tren yolu mesafesi kadar yakın olmasını Suruç’a gitmek isteyen gönüllü hekimler ya da IŞİD karşıtı üniversite öğrencileri kadar büyük(!) bir tehdit olarak değerlendirmiyor.
Sağlık Bakanı IŞİD teröristlerinin Türkiye’de tedavi edilmesini “mesleki etik ve sorumluluğun bir gereği” olarak değerlendirirken, Kobane halkının yaşamsal ihtiyaçlarını desteklemek üzere yola çıkan hekimler polis tarafından durdurularak “yapılan bu eylemin Sağlık Bakanlığı’nca yasal kabul edilmediği” hatırlatılıyor.
IŞİD terörü halkları katlederken Türkmen, Kürt, Ezidi, Müslüman ayırımı yapmıyor. Buna karşılık tüm Ortadoğu halklarının “hamisi” olduğunu söyleyen, seçim zaferini “Kabil, Beyrut, Şam, Halep, Üsküp, Ramallah, Eriha, Gazze ve Kudüs de kazanmıştır” diyerek ilan eden ileri irade; bugün “Kobane ile Van’ın, Siirt’in, Ankara’nın, İstanbul’un ne alakası var” diyor.
Sisi karşıtlığı kamu kurumları için adeta bir “idari yükümlülük” haline gelmişken, IŞİD karşıtı üniversite öğrencileri kampuslardan hocaları ile birlikte gözaltına alınıyor. Kobane ile dayanışma eylemlerine polis gözetiminde saldıran paramiliter güçleri penguen yayıncılık bile gizleyemiyor.
Bilinçli provakatif eylemlerle hayata geçirilen ve 40 insanın canına mal olan “misliyle karşılık” politikası bir yandan iç kutuplaşmayı derinleştirirken diğer taraftan IŞİD zulmünü, Kobane’yi ve siyasal iradenin Ortadoğu’yu cehenneme çeviren tüm politika tercihlerini gündemden düşürme işlevi görüyor.
Öte yandan iktidarın Kobane tutumu bugüne kadar alışageldiğimiz ayrıştırıcı siyaset tarzından daha fazlasını ifade ediyor. “Kantonları feshedin” dayatması, gerçekte o kantonların nasıl yönetileceğini düzenleyen Rojava Toplumsal Sözleşmesi’ndeki demokratik yönetim ilkelerinin feshedilmesi demek. Dolayısıyla bu dayatma Suriye’ye götürüleceği iddia edilen “demokrasi”nin niteliğini deşifre etmesi bakımından da çok önemli.
Rojava Toplumsal Sözleşmesi Kürtler, Türkmenler, Araplar ve Çeçenlerin birlikte kabul ettiği bir belge. Siyasal ve sosyal hakları biçimsel düzenlemelerden ibaret saymayıp günlük hayatın işleyişine gerçek anlamda aktarmış. Esad sonrası için ortaya koyduğu Suriye tahayyülü de, barış ve demokrasi algısı da halkların eşitliği temelinde biçimleniyor.
Dolayısıyla bu yönetim modeli Suriye’yi, Suriye halkının çıkarları doğrultusunda değil de, kendi çıkarları doğrultusunda dizayn etmek isteyenler için önemli bir ayak bağı. Devletin pek çok kere resmi temaslarda bulunduğu PYD’yi bu yönetim biçimini feshetmeyi reddettiği bugünlerde “terörist” ilan etmiş olması da bir tesadüf değil.
Tıpkı ‘Kobane’yi savunmak insanlığı savunmaktır’ diyenlerin bu sözlerinin romantik bir slogandan ibaret olmadığı gibi.

Evrensel'i Takip Et