Özgürlüklerle sokağın bağı koparılamaz!
Fotoğraf: Envato
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı artık günde bir konuşma kesmiyor.
Günün ortasında Başbakanlığı döneminde alışkanlık haline getirdiği, sırf o konuşsun diye uydurulan “Toplu açılış töreni”nde konuşuyor. Yetmiyor akşama doğru Cumhurbaşkanı seçiminde kendilerine verilen oylar için “teşekkür konuşması” için kürsüye çıkıyor. O da yetmiyorsa, akşam “iş adamlarının”, bir vakfın, bir üniversite ya da benzeri kuruluşun yaptığı “uyduruk” bir törende konuşuyor.
Ama o her toplantıda aynı konuşmayı yapmasına bakmadan yandaş medya ve kendisinin yandaş olmadığını iddia eden sermaye medyası bu konuşmaları bazen “naklen” bazen ”geniş biçimde” aktarıyorlar.
Ve o, son günlerde “çözüm süreci”nin “mimarı” ve “tek güvencesi” olduğunu iddia eden bir söylemle ortaya çıkarken, Kobanê için sokağa çıkanları CHP, HDP ve PKK’yi, hedefe koyarak, herkesi peşinen suçlu ilan eden, eyleme geçenleri “vatan haini” olmakla suçlayan bir söylemle sokakları terörize etmeyi amaçlıyor.
Erdoğan sadece “kuru tehdit” de yapmıyor; bir yandan meydanlardan güvenlik güçlerine “vur emri” anlamına gelecek direktifler verirken öte yandan özgürlükleri kısıtlayan yasal düzenlemelere gidileceğini de kaç gündür kürsülerden ilan ediyor. Ki, hükümetin ve AKP’li vekillerin bu çağrıları emir telakki ederek gerekli yasal düzenlemeler için çalışmalara başladığından şüphe edilemez.
Cumhurbaşkanı bu konuşmalarında “Bugünler her zamankinden çok birlik ve beraberliğe ihtiyacımız olan günler” klişesini yeniden öne çıkarıp vatandaşları birlik olmaya çağırıyor görünürken aslında sadece kendisine destek olanları birlik olmaya çağırıyor. Kendisi gibi düşünmeyenleri, muhalefeti, hak talebinde bulunanları, hükümetin politikalarına itiraz edenleri ise vandalizmle, alçaklıkla, yetmeyince “vatan hainliği” ile suçluyor; sonunda Kobanê eylemlerini, “Arkasında paralel yapının olduğu darbe girişimi”ne bağlamaya kadar geldi.
Ve elbette bu yola girdiğinde her vesileyle başvurduğu gibi Erdoğan, “tek bayrak, tek millet, tek vatan” sloganlarını öyle yüksek sesle yineliyor ki sesi; ellerinde pala, tüfek, tabanca, kılıç, döner bıçağı,… gibi silahlarla sokaklara salınan güruhun “Allahuekberli” çığlıklarına karışıyor. Ki, Cumhurbaşkanı, Başbakan, herhangi bir bakan ya da diğer yetkililerden bugüne kadar sokağa salıverilen bu güruhun eylemlerine yönelik tek bir suçlama, eleştiri duyulmadı. Ama, İçişleri Bakanı, Kobanê eylemlerine yönelik saldırılarda hayatını kaybeden 33 kişiden “Birkaçı dışındakilerin polisle ilgisi olmadığı”, “karşıt grupların” çatışması sırasında hayatlarını kaybettiği ile övünüyor. Yetkililer ve elbette Cumhurbaşkanı da, görmezden duymazdan gelmeyle bu “sivil” kontra güçlerin cinayetlerine en azından kol kanat geriyorlar.
Şu açık ki, az çok “demokratik” ve “normal” bir ülkede ülkenin Cumhurbaşkanı kendisini partilerin üstüne çekerek toplumdaki gerilimleri azaltmaya çalışır. Bunun tek istisnası diktatörler ve “diktatör heveslileri”dir. Çünkü diktatörler hep gerilimlerden, toplumun çeşitli kesimlerinin birbiriyle çatışmasından beslenir. Ama bizimki Cumhurbaşkanlığının imkanlarını toplumsal gerilimleri azaltmak için değil, gerilimleri artırmak için kullanıyor. Özellikle son bir haftada Başbakan ve bakanlar da Cumhurbaşkanının ağzına bakarak ona ayak uyduran bir “sertlik”le konuşuyor ama yine de şöyle bakınca Başbakan, İçişleri Bakanı, Adalet Bakanı bile Cumhurbaşkanının yanında “güvercin” görünüyor.
Bu da Erdoğan’ın, olağan yollardan ulaşmadığı “Başkanlık sistemi” adına ülkeyi tek başına yönetme (diktatoryal heveslerini tatmin etmek) halini gerçekleştirmek için halkı “Aman yeniden eski günlere dönüyoruz” korkusunu kullanarak, özgürlükleri, demokratik hakları ortadan kaldırıp bir polis-jandarma devletine dönüştürerek aşmaya çalışacağı anlamına gelmektedir.
Erdoğan’ın ve arkasındaki güçlerin, böyle girişimler için fırsat gözlediği dikkate alındığında Türkiye’nin demokrasi güçlerine;
- Özgürlükleri savunmak, demokratik haklarını kullanma kararlılığını artırmak,
- Kobanê’yi savunmak için ”Çözüm süreci”nin ilerlemesi için hükümetin üstüne düşenleri yapması (bu konuda talepler biliniyor) için mücadele etmek,
- Cumhurbaşkanı ve hükümetin sokakları terörize etmesine boyun eğmemek, yığınların haklarını kullanması, sokak ve özgürlükler arasında bağı koparmayan bir mücadele hattında ısrar etme yükümlülüğü getirmektedir.
Yani Cumhurbaşkanı sadece kürsülerden sert konuşmuyor; emniyet güçlerini daha sert davranmaya teşvik ederken hükümeti de özgürlükleri ortadan kaldıran önlemler almaya çağırıyor.
Önümüzdeki günlerde bunu daha açık göreceğiz.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00