Suruç\'a sahra hastanesi kurulmalı
Son bir aydır ülkenin gündeminde İŞİD’in Kobanê’yi kuşatması var. Geçen hafta artan çatışmalar ile Kobanê’de ölüler ve yaralılar da arttı. Buna paralel Türkiye’deki manzara ise, protesto eylemleri, biber gazı, basınçlı su, ölen 30’dan fazla vatandaşımız ve onlarca yaralı oldu.
AKP’nin, protestoların da ana konusu olan tutumu, yani pasif kalarak İŞİD’i dolaylı olarak desteklemesi, İŞİD’e karşı direnen Kobanê’yi zor durumda bırakması Türkiye’yi de savaş alanına çevirdi. AKP iktidarı hep yaptığı gibi protestoları “misli şiddet ile” bastırmaya çalışarak yangına körükle gitmiş, yaşananları bahane ederek polisiye önlemleri artıracağını açıklamış kısaca bir kez daha ceberut devlet yüzünü göstermiştir.
Sayın Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olarak görev yapmaya başlamasından sonra gözlenen sakinliğinin de bu olaylarla kalktığını eski halinin geri geldiğini gördük. Yine başbakanlık dönemindeki kışkırtıcı ses tonuyla tehditler savurmaya başladı. İktidar mensubu, başbakan, bakan ya da diğerleri tıpkı Gezi olaylarındaki gibi olayı kriminalize etmeye çalışıyorlar. Bu kaotik ortamı fırsat bilen derin devletin de boş durduğunu sanmıyoruz.
Devletin nasıl yönetileceğini benim söylemem haddini aşmak olarak adlandırılabilir. Ama nasıl yönetilmemesi gerektiğini sıradan bir vatandaş olarak dile getirme hakkım olduğunu düşünüyorum: Türkiye’de 12 yıldan beri hakim yönetim anlayışıyla bu ülke yönetilemez. Gelinen noktada yaşanan ölümlerin faturasını başta HDP olmak üzere başkalarına kesmeye çalışan AKP, sokaklarda yarattığı şiddet ortamıyla ölümlerin gerçek sorumlusudur.
Stratejik derinlikte boğulmak, komşularla sıfır sorun deyip komşu ülkelerin parçalanmasını seyretmek, buradan bir çıkar ummak, yangına körükle gitmek… Osmanlıcılık hayali kurup ağdalı sözlerle kendini masal aleminde zannetmek… İleri demokrasi deyip en temel hak ve özgürlükleri kısıtlamak... İnsanlarına vatandaş olarak değil de kul olarak muamele yapmak… Kadını erkeğin, erkeği patronun kölesi yapmak… “Barış olacaksa onu da biz getiririz” zihniyetinde olmak… Bu yönetim anlayışı tam da bakkal dükkanı anlayışıdır. Akıldan, bilimden uzak çağ dışı bir anlayıştır. Sonuçları ortadadır. Tweetlerden birinde yazıldığı gibi : Kobanê değil AKP düşmelidir.
***************
Yapılması gereken işlere bakıldığında, ilk sırada sağlık hizmetleri ile ilgili gereksinimler dikkat çekiyor.
Urfa’nın Suruç ilçesi sınırda yaralıların ilk getirildiği yer olma özelliği taşıyor. Çatışmalar kızıştıkça Mürşitpınar kapısından yaralılar geliyor, bir kısmı savaşan genç erkekler bir kısmı siviller. Bu arada gelen yaralıların Suruç civarında yaşayan insanların akrabaları olduğunu da unutmayalım. Küçük bir kasaba hastanesi olan Suruç Devlet Hastanesi ne fiziksel ne de sağlık emek gücü anlamında yaralıların ilk müdahalesine yetemiyor. Dışarıdan pek çok gönüllü hekim, Suruç’taki meslektaşlarına yardım etmek üzere ilçeye geldiler.
Suruç Devlet Hastanesinin fiziksel olanakları da bu yükü kaldırılabilecek kapasitede değil. Örneğin sadece bir ameliyathanesi var, ameliyat araç-gereçlerinde eksiklikler var. Eksikliklerin olması beklenen bir durum, zaten olağan dışı durum denilen şey de böyle bir şey: Olağan koşullar içinde yürüyen hizmetlerin yürütülemediği yeni bir durumun ortaya çıkması. Hasta profili de olağan koşullardan farklı, savaş yaralıları geliyor. En son 2. Dünya Savaşı filmlerinde gördüğümüz sahneler yeniden karşımızda.
Türk Tabipleri Birliği ilk günden beri bölgede olan biteni takip etmeye çalışıyor. Prof. Dr. Cem Terzi ve Dr. Şeyhmuz Gökalp’ın geçtiğimiz hafta yaptığı durum tespiti ile Türk Tabipleri Birliği Suruç’a bir sahra hastanesi kurulmasının el-
zem olduğunu açıkladı, bu konuda girişimler başlattı. Başta Sağlık Bakanlığı olmak üzere konuyla ilgili uluslararası kuruluşlarla görüşmeler yapılıyor.
Suruç’a en yakın il olan Urfa 45-60 dakikalık mesafede bulunuyor. Birecik, Nizip gibi en yakın ilçeler en az bir saat sürüyor. Diğer illerden Gaziantep 1.5-2 saat, Diyarbakır 4 saat uzaklıkta. Kısacası yakında destekleyecek başka bir sağlık kuruluşu yok. Sınırda bekleme sırasında durumu ağırlaşanlar olduğu gibi diğer hastanelere nakil sırasında yaşamını kaybedenler var.
Sağlık Bakanlığının yapması gereken diğer bir iş, özel hastaneleri devreye sokmak. Nasıl zamanında sağlıkta özelleştirme yaparak özel hastanelerin kurulmasını, onlara hasta (kendi deyimleriyle müşteri) temin etme becerisini gösterdiler ise şimdi de, bu olağan dışı durumda, bu savaş zamanında özel hastanelerin yaralılara bakmalarını sağlamalarını bekliyoruz. Güçlü bir devletin bunu yapabileceğini varsayıyoruz. Van depreminde olduğu gibi özel hastanelerin kapısına kilidi vurup, hayat normalleşince gelmelerine izin vermemelerini bekliyoruz.
Evrensel'i Takip Et