Çek bir Türkiye
Türkiye Milli Takımı 1996’da ilk kez Avrupa Şampiyonası’na katıldığında ve hemen sonrasındaki Euro 2000’de çeyrek final geldiğinde bu topraklara futbolun adaleti olduğuna dair bir hava yayılmış idi. Euro 2000’in az öncesinde ve az sonrasında gelen başarılarla UEFA ve Süper Kupası olan bir ülke sıfatını, takip eden ilk Dünya Kupası ile de Dünya üçüncülüğünü elde etti Türkiye. “Çalışınca oluyor”dan tutun da, milli birlik ve beraberliğe kadar 1001 adet analizle açıklanan bir başarı vardı. Türkiye futbolu, 75 yılda yaşayamadığı başarıyı sonrasındaki beş yılda yaşamıştı. Bu başarıların neredeyse tümünün altında bir isim vardı, Fatih Terim.
Mevzu adalet falan değildi. Sadece birkaç yıl geçerli olacak bir “işgal futbolu” devriydi. Sahayı domine eden, rakibin burçlarına saldıran takım kazanıyordu. Dönem Avrupa Avrupa duy sesimizi/İşte Bu Türklerin ayak sesleri devri idi. Avrupa’yı fethetmeyi kafaya koymuş (elbette inançlı) Türk gençleri gümbür gümbür geliyordu. Böyle bir fethi de tabii ki bir İmparator, bir Fatih yönetebilirdi. Tanrı da o Fatih’i Türk futboluna bahşetmişti ya Avrupa’nın böğrüne bayrağı dikmenin önünde hiçbir engel kalmamıştı.
Osmanlı’yı yeniden diriltmenin peşine düşen her hayalperest gibi, ders çıkarmadılar elbette. Yaşamı sadece fethetmek, bayrak dikmek, düşmanı yok etmek diye algılayanlar hasbelkader bunu başardılarsa da istikrar elde edemediler. Sadece rakibi imha üzerine nasıl bir medeniyet kurulabilirdi ki? Kurulamadı. Futbolun adaleti geri kaçmıştı. 2002’den beri uzak kalınan Dünya Kupaları, Avrupa’daki rekor mağlubiyetler, şike skandallar, taraftar üzerindeki baskılarla Türk futbolu erimeye yüz tuttu.Gelinen noktada Fatih Terim ile Türk Futbolu birbirini içe çeken bir girdaba dönüştü.
Galatasaray ve Milli Takım’dan hangisi daha kötü durumdaysa Terim onu kurtarmaya koşuyor. Lakin bataklık çok kötü. Adım atanı dibe çekiyor. Fatih’in Euro 2008’de kurduğu “Geri dönüş kralları” namlı ordu ya da Galatasaray’la yakaladığı peş peşe iki şampiyonluk bile fayda etmedi pozitif bir futbol medeniyeti kurmaya. Geçtiğimiz hafta oynanan Çek Cumhuriyeti maçından önce, Galatasaray’da oynamış efsane Çek golcü Milan Baros’un Terim’le ilgili sözleri çok önemliydi.
“Türkiye’de çok büyük bir efsane olarak anılır. Ancak, ben onunla ilgili iyi şeyler hatırlamıyorum, hiçbir şey hatırlamıyorum. Onun çok muhteşem bir hoca olduğunu söylerlerdi ama çalıştıktan sonra gerçeği gördüm. Dünyada ondan daha iyi olan bir sürü hoca var. Fatih Terim’in Galatasaray’da taktik konusunda konuştuğunu hiç hatırlamıyorum. Terim takıma sadece ‘Rakibi yıkmak’tan bahsederdi”
Haliyle yıkmaya dayanan bu anlayış, kalıcı olamadı. İz bırakamadı. Üretemedi, üreyemedi. “Kimse Türk Milli Takımı’ndan büyük değil” hamaseti bugünlerin pek moda “Kimse Türkiye’nin sabrını sınamasın” klişesiyle ne kadar da benzeşiyor. Sosyal hayatı, politikayı, sporu İmparatorlar ele geçirdi. Peşlerinde koşan fetih ordularıyla yenilmez görünseler de, her müsabakada mağluplar aslında.
Türk Milli Takımı fetihler çağını, 2004 Avrupa Şampiyonası’nı ıskalayarak bitirmişti. Play-Off kuralarının çekildiği gün atılan kibirli Çek Bir Letonya” manşetlerinin istediği olmuş, Letonya’yı çekmişti Türkiye.Ancak kurada gelen Letonya beklendiği gibi hafif bir rakip çıkmamış. Türkiye’yi eleyip Euro 2004’e yürümüştü. Bugün Letonya’yı yine yenemedi Türkiye.
Euro 2016 eleme grubu kuraları çekilirken “Çek bir Türkiye” diyen olmuş mudur bilmiyorum; ama 3. maçlar sonunda Kazakistan ve Letonya’nın altında 1 puanla sonuncu olan Türkiye, tam adıyla “Yeni Türkiye” bir sonraki turnuvanın kura çekiminde her grup tarafından iştahla beklenen takım olacak.
Evrensel'i Takip Et