16 Ekim 2014

Eskişehir, yeni şiir, yine şiir

Dört yıl önce de Eskişehir Uluslararası Şiir Festivali’nin konuğuydum.  Festivale yine dünyanın her yerinden şairler gelmişti. Nâzım Hikmet’le arkadaşlık etmiş bir Fransız şaire, Mallerme Şiir Akademisi Başkanı Leonel Ray’e,  “Dünyada o yıllarda savaş vardı ama şairler direniş şiirleri yazıyorlardı ve bu şiirler, her yere ulaşıyordu. İletişim, bugünkü kadar da gelişmiş değildi, bu haberleşme nasıl oluyordu?​” diye sormuştum. Şairin yanıtı iki sözcüktü: “Uçakla, gizli.”
Öyleydi. Yeryüzü bugünkü gibi kan ırmağıydı ancak şairler birbirleriyle kapı komşuydu. Pablo Neruda, Nâzım Hikmet’i; Nâzım Hikmet, Yannis Ritsos’u; Yannis Ritsos, Louis Aragon’u; Louis Aragon, Gabriel Garcia Lorca’yı görmeden tanıyor, birbirlerine şiirler yazıyorlar, faşizmin zulmüne şiirle direniyorlardı. Onca iletişimsizliğe karşın dünya, toplu iğne başı kadar bir yerdi. Birinin parmağına bir diken batsa ötekinin canı yanıyordu.
Bugünse iletişim artık iki parmağımızın ucunda ama şiir bizi terk etmiş görünüyor. Pablo Neruda’nın deyişiyle, “Şiir okurla bağlarını yitirdi, erişemiyor ona, onu geri almalı.” Evet şiir, okurla bağını yitirmiş gibi görünüyor ancak zorbalığa karşı direnişler, halk hareketleri şiiri bize yeniden kazandırıyor.
Sonra sürdürüyor Neruda: “Karanlıkta yürümeli ve insan yüreği, kadının gözleri, sokaktaki yabancılar, alacakaranlıkta ya da yıldızlı bir gecenin ortasında hiç değilse şiirin bir dizesine gereksinim duyanlarla karşılaşmalı.”
Şiirden umut kesilir mi?
Bu umudu, Gezi direnişinde de gördük. Gençler, şiiri yeniden buldular. Alanlarda şiirler okudular, şairler şiirleriyle direnişi diri kıldılar. İktidarın gözlüğüyle gören şairlerse ne yazık ki genç ölümler ve direnme karşısında vicdanlarını kör bir hançer gibi kullandılar. Şiir onları bir gün terk edecektir.
Oysa gerçek şair için vicdan, uçsuz bucaksız bir ülkedir. Şairin tek dili, tek dini, tek bayrağı, tek toprağı vardır: Vicdanı. Hele yeryüzü böylesine kan gölüyken… Irmaklardan sabah çiyi ve gece meltemi yerine kan ve irin akarken…
Ne diyordu Bernardin de Saint Pierre “Hintli Kulübesi”nde? “Gerçek, sabah çiyine benzer, onu arı duru tutmak için temiz bir kalpte toplamak gerekir.” O kap da şairin kalbidir. Vicdanlı şairin kuşkusuz.
Bir geleneğe dönüşen Eskişehir’deki şiir buluşmasının dördüncüsü de bu vicdan ve duyarlılıkla Gezi direnişine ve şehirlerinde hunharca öldürülen oğlumuz Ali İsmail Korkmaz’a  adanmış. Tepebaşı Belediye Başkanı Doktor Ahmet Ataç’ın, Şair Haydar Ergülen’in, TYS Eskişehir Temsilcisi, Şair Rahmi Emeç’in, festival yürütme kurulunun değerli dostları Prof. Dr. Bahadır Gülmez’in, Prof. Dr. Medine Sivri’nin, Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Yazarı Erol Büyükmeriç’in, Genç Şair Şakir Özüdoğru’nun ve doğal ki belediyenin güler yüzlü emekçilerinin büyük çabalarıyla dört yıldır şiir dolaşıyor şehrin sokaklarında, bulvarlarında, meydanlarında…    
Şiir, Eskişehir’in aydınlık insanlarını dört yıldır terk etmiyor. Bu yıl da şiirin yeryüzünden çekilmediğini söyleyen şairlerleydiler. Şiir okudular, şiir dinlediler.   
Festivalin bu yılki temasının “Savaş ve Şiir” olması da ayrıca anlamlıydı. Almanya’dan, Hindistan’dan, Fransa’dan, Galler’den, Portekiz’den, İtalya’dan ve Türkiye’nin yedi bucağından gelen şairler, Filistinli kardeşleri, ağabeyleri Şair Mahmud Derviş’in “Şiir, bir savaş uçağını düşüremez ama pilotunun düşüncelerini değiştirebilir.” sözüne inanarak eşit, özgür bir dünya isteklerini, barış özlemlerini yeniden söylediler.    
Dünya elbet bir gün bu şairlerle yeniden kurulacak, yunup arınacak. Kötünün zifiri katranı onların has şiirleriyle akacak. Bu yüzden de “Gerçek şiir, kendi düzenini ve saygınlığını ayakta tutmak için bankalar, kışlalar, hapishaneler, kurmaktan başka hiçbir şey bilmeyen ahlak anlayışını kabul etmeyen her şeyin içinde vardır. “ diyordu Paul Eluard.
Festivalin onur konuğu, Ataol Behramoğlu da ilk günkü şiir dinletisinde bu istek ve özlemle seslendi konuklarına. Dinleti, Haluk Çetin’in yaptığı Behramoğlu besteleriyle daha da tatlandı. Unutulmazdı.
Eski başkanlarından Behramoğlu gibi, Türkiye Yazarlar Sendikası da şairleriyle, yazarlarıyla festivalin konuğuydu. 40. doğum gününü bir kez de Eskişehir’de dostlarıyla kutladı.
İlk başkanları Yaşar Kemal’in şu sözü, buluşmanın özüydü belki de: “İnsan çürümedikçe şiir çürümez.”
Yeryüzü denen ve yanan yıkılan bu krizantem bahçesini onarmak, ancak yeni tohumlar ekmekle olasıdır, bahçenin yerini değiştiremeyeceğimize göre. Şairler de bunu yapıyorlar şiiriyle… Eskişehir’de yeniden anladık bunu. Yine şiir, diyerek…

Evrensel'i Takip Et