21 Ekim 2014 00:15

Leyla Yunus'a özgürlük

Leyla Yunus\'a özgürlük

Fotoğraf: Envato

Paylaş

BAKÜ Barış ve Demokrasi Enstitüsü Direktörü Leyla Yunus’un Bakü’de tutuklanması bütün dünyadaki insan hakları savunucularını ayağa kaldırdı. Bakü yönetimi tarafından yurda ihanet suçlamasıyla takibata uğrayan insan hakları savunucularına yönelik karar, Azeri Yazar Eylisli’ye yönelik linç kampanyasından sonra Azerbaycan’daki  muhalifler tarafından “Büyük Birader’in” son zaferi olarak nitelendi. “Düşünce Polisi” operasyonlarına devam ediyor!

Bunun sebebi, Leyla Yunus’un bağımsız bilim araştırmalarının uluslararası standartlarını koruyarak, Karabağ probleminin barışçı ve adil çözümünün temelinde Dağlık Karabağ halkının özgür kendi kaderini tayin hakkını tartışmaya açmış olmasıydı. 1991 yılı sonunda yürürlükte olan SSCB bünyesinden üye cumhuriyetlerin ayrılmasına ilişkin kararlar SSCB hukuk mevzuatına uygun olarak yasama organlarında kabul edilmiş ve uygulamaya geçilmişti. Dolayısıyla her cumhuriyetteki otonom bölge cumhuriyetlerin de kendi kaderini belirleme hakkı kendiliğinden doğmuştu. Karabağ referandumu öncesi Azerbaycan SSCB bünyesinden çıkmış, SSCB de referandumdan birkaç gün sonra zaten ortadan kalkmıştı. Karabağ Ermenileri tarafından self determinasyon hakkının hayata geçirilmesine ilişkin referandumun hazırlık ve icrası sürecinde hukuken eşit şekilde Azeri azınlığı da yer almıştı. İşte, “Büyük Biraderi” kızdıran,  nesnel araştırmalar sonucunda Bakü’lü insan hakları savunucularının, hukuka uygun referanduma Karabağ’lı Azerilerin katılmamasının sebebinin Bakü yönetiminin Karabağ referandumunu boykot etme kararı olduğu gerçekliğini ortaya çıkarmalarıydı.

İnsan hakları savunucularının takibatlara maruz kalmalarının temelinde, iktidarın  Karabağ’da yapılan referandumun hukukiliği ve Dağlık Karabağ Cumhuriyeti’nin fiilen hukuki demokratik devlet olarak önümüzdeki süreçte kurumsal inşa sürecinin bilimsel haklılığını sergileyecek sonuçlara varmış olmalarıydı. Sonuç ise insan hakları savunucularına vatan hainliği ile suçlanmaları oldu.  Bakü yönetiminin baskılarına maruz kalan “halk diplomasisi” aktivistlerine gösterilen uluslararası destekte ne yazık ki Türkiye’den yükselen bir ses yer almadı. Leyla Yunus ve arkadaşları Ermenistan özel servisinin,  ABD dışişleri ve CIA ajanı olarak ilan edilmişlerdir.

İnsan hakları kuruluşları, Karabağ sorununun barışçı çözümü probleminin akademik tartışmalarına katılan kendi sivil toplumuna karşı baskı uygulayan Bakü yönetiminin, Avrupa Birliği’nin hukuki standartlarının gelişimi, insan hakları ve demokrasinin ileriye taşınması alanında Avrupa ülkeleri arasında iş birliğine katkıda bulunmak üzere oluşturulan Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin başkanlığını yapmakta olmasını protesto etmekteler, Uluslararası NGO kuruluşları himayesinde gerçekleştirilen ve Karabağ çatışmasının barışçı çözümüne yönelik bilimsel konferanslar ve seminer katılımcılarına uygulanan bu devlet terörü. Aslında Aliyev’in içinde bulunduğu paranoyayı yansıtıyor. 

MHP’nin akıl hocalığı ile yürüyen Halk Cephesinin sebebiyet verdiği Karabağ Savaşın hezimetle sonuçlanması, Ermeni halkının Samguit ve Baku katliamlarından

Sonra kendini savunabilmesi ve direnmesi, Turancı çevreleri çılgına çevirdi. Sonunda iş, Azerbaycan’da Baba Aliyev yönetimine karşı Halk Cephesinin (derin) Türkiye destekli bir darbe girişiminde bulunmasına kadar vardı. Bugünün Sünni enternasyonali kurma hayalleri gibi, o sırada da Pantürkizm hayalleri ortalığı kaplamıştı. İkisi de kısa sürede iflas etti ama sonuçları ağır oldu.

Bugün oğul Aliyev, Karabağ sorununda babasından da geri bir konumda. Babası bile Karabağlıların haklılık payı olduğunu zımnen kabul etmişti. Darbenin başarılı olamayacağını fark eden Demirel, Türkiye’yi düştüğü açmazdan kurtarmak için in son anda, darbe olayından Baba Aliyev’i haberdar edecekti. Oğul Aliyev ise, petrol gelirinin de verdiği bir şımarıklıkla, halen sürekli ateşkes ihlalleri ile, gerginliği tırmandırdığı ve sürekli silahlandığı gibi, Azerbaycan’da da barışçıl çözüm yanlısı  insan hakları savunucularına karşı yoğun baskı uyguluyor. Ülkedeki Ermeni düşmanlığı ise, antisemitizmi aratmıyor, Leyla Yunus örneğindeki insan hakları savunucularına karşı yoğunlaşan yoğun baskılar, Azerbaycan’daki otokrat iktidarın başlıca amacı Karabağ çatışmasının barışçı çözümünü engellemek, NGO’lar arasında yürütülen halk diplomasisini engellemek. Azerbaycan Cumhuriyeti ile Dağlık Karabağ Cumhuriyeti’nin karşılıklı birbirini tanıyarak barışçı çözümün yolunun açılmasının önünü kesmek. Ne yazık ki Ankara da barışçıl çözüme katkı sunacağına, ekonomik çıkarlar uğruna Aliyev’in maceracı politikalarına destek verdiği gibi, Ermenistan Cumhuriyeti’ni hâlâ tanımayarak, onu abluka altında tutarak, muhtemel bir yangına benzin döküyor. Suriye politikasındaki hatayı tekrarlıyor. Üstelik, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni resmen tanıyarak, uluslararası sistemin kurallarını, BM kararlarını İsrail gibi yok sayarken, belki de Karabağ’ın statüsü konusunda en son laf söyleme hakkı olan ülke konumunda. 

Hiç olmazsa, Ermenistan Cumhuriyeti, şeklen de olsa, olay uluslararası platformda çözüm bulana kadar Karabağ Cumhuriyeti’ni resmen tanımıyor. Müthiş bir gönül bağı olmasına karşın.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa