22 Ekim 2014 00:12

Türkiye’nin güvenlikle kaçıncı imtihanı?

Türkiye’nin güvenlikle kaçıncı imtihanı?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

IŞİD’in Kobanê’ye yönelik saldırıları karşısında, Türkiye Hükümeti ve artık tamamen onun yön verdiği Türkiye Cumhuriyeti Devleti en kötü sınavı veren ülke oldu. Olmaya da devam ediyor. Neredeyse diğer tüm güçlerin artık eski konumlarını revize ettikleri Esad’a dair tutumda, ‘muhalefeti’ eğitip donatma, eğer yoksa da muhalefet icat etme göreviyle kendisini yükümlü gören Türkiye Hükümeti, bu paranoyak angajmanı nedeniyle PYD ile de en sorunlu ilişkiyi kuran hükümet oldu.
PYD’yi Esad ile çatıştırarak her iki tarafın da yıpranmasını izleme üzerine kurulu ahmakça dış politikasını PYD’ye kabul ettiremeyince, ABD’nin PYD ile kurduğu ilişki ve sonrasında kendisine rağmen Kobanê’ye silah yardımı yapmasını izlemekle yetinmek durumunda kaldı. ABD attığı yeni adımlarla, belki yarım asırdır olmadığı kadar Ortadoğu’da kendi imajını onarma imkanı yakalarken, Türkiye Hükümeti karşısındakine hiçbir biçimde güven vermeyen ‘güvenlik’ politikasının sonuçlarıyla yüzleşme eğiliminden bile uzak.
Kürt sorununda içerideki müzakere süreci “terörle mücadele” söylemi ve ona yön veren güvenlik konsepti üzerinden şekillendirilirken, buna koşut olarak dışarıda, hemen sınırının öbür tarafındaki PYD ile de bunun devamı olan bir ilişki kuruldu. Erdoğan’ın Afganistan dönüşündeki şu sözleri bu durumu çok iyi özetliyor: “PYD şu anda bizim için PKK ile eştir, o da bir terör örgütüdür. Bir terör örgütüne kalkıp da bize dost olan NATO’da beraber olduğumuz Amerika’nın böyle bir desteği, açıktan açığa söyleyerek bizden ‘evet’ ifadesini, yaklaşımını beklemesi çok çok yanlış olur, böyle bir şeyi bizden beklemesi mümkün değil, böyle bir şeye de biz ‘evet’ diyemeyiz.” (19 Ekim 2014)
Ardından ABD’nin buna rağmen Kobanê’ye silah yardımı yapması ve ABD Dışişleri Bakanı Kerry’nin bunu insani, ahlaki ve vicdani söylemlerle gerekçelendirerek savunması, ABD Dışişleri Sözcü Yardımcısı Harf’ın da, “PYD bizim için terör örgütü değil” sözleri bu tabloyu çıplak bir biçimde gösteriyor. Türkiye Hükümeti, Kürt sorunuyla ilgili hastalıklı güvenlik endişelerinin esiri olurken ve aynı biçimde hastalıklı Esad politikasının açmazlarına kendisini hapsederken, ABD onun açmazlarının da sağladığı geniş alanda ‘kurtarıcı’ rolüyle öne çıkıyor. ABD, yıllardır emperyalist planları ve müdahalelerini “insani müdahale” söylemleriyle meşrulaştırmak isteyip, bunu başaramamış olmanın sancılarını yaşarken, bu süreçte bu açıdan daha önce hiç olmadığı kadar elverişli bir zemini önünde buldu. Şimdi bunun tadını çıkarıyor. Dediğimiz gibi bunu sağlayan güçlerin başında da Türkiye Hükümeti geliyor.
Bu politikanın içerideki yansıması da, yine sonuçları bütün ülkeye ödetilecek olan ‘iç güvenlik paketi’yle bağlantılı adımlardır.
Başbakan Davutoğlu, partisinin dünkü grup toplantısında, eli kolu bağlı bir Türk polisi ve acz içinde bir devlet portresi çizdi. ‘iç güvenlik paketi’yle ilgili yeni adımlarını da bu biçimde meşrulaştırmaya çalıştı. Konuşmasında bir yandan özgürlük ve güvenlik dengesine önem verdiklerini savunurken, diğer yandan da sokağı işaret ederek devletin gerektiğinde “haddini bildirecek” güçte olduğu tehdidini savurdu. Molotofu kendi argümanlarını meşrulaştırıcı bir metafor gibi kullanan Davutoğlu, pek çok Batı ülkesinin bu konuda ciddi yasaklar getirdiğini belirterek, bunun üzerinden devletin bundan sonra sokaktaki tepkiyi bastırmak için yapacaklarının güvenlik ihtiyacının bir gereği olarak anlayışla karşılanması gerektiğini ima etti.
Erdoğan da, dün benzer söylemler kullandı. “Kobani’de kimse yok. Kobani’den 200 bin Kürt bizim ülkemizde” sözleri ise, çuvallayan, ayağa düşen Kobanê politikalarının yol açtığı hezeyanın bir iç acısı gibiydi.
İçeride ‘güvenlik’ adına attıkları adımları meşrulaştırmak için kullandıkları söylemler konusunda da soralım; Uğur Kaymaz’ı, Ethem’i, Ali İsmail’i, Berkin Elvan’ı, Cem Aygün’ü ve daha birçoğunu katleden polisler eğer acz içinde oldukları için bunları yaptılarsa, yeni yetkilerle acaba buna ek olarak daha ne gibi şeyler yapacaklar?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa