Değişen dünya ve değişmeyen zihniyet
Fotoğraf: Envato
Dünya hızla değişiyor, bu değişim aslında hızlı bir yok oluş anlamına geliyor yaşlı gezegenimiz için. Bunların Türkiye’deki egemen millici zihniyet için pek fazla anlamı yoktur bence. Geçmişten ders çıkarmayan ve doğal olarak aynı hataları tekrarlayan, düşünceden ve düşünenden ölesiye korkan, farklılıkları iç düşman diye niteleyip sürekli savaşan, gençlerden hoşlanmayan ve öldürmeyi yücelten bir zihniyetten söz ediyoruz. Gerçekte 1930’lu yıllardaki milli şef dönemini yaşıyor gibiyiz.
1924 Anayasası sürecini ve hemen sonrasını dikkatlice incelersek bugüne ayna tutmuş oluruz diye düşünüyorum. 1921 Anayasası’nda yer alan farklılıklar ve haklar bir anda buharlaşmış geriye tekçi zihniyeti yansıtan ruhsuz maddeler kalmıştır. Bu duruma itirazlar gecikmemiş ancak her itiraz ve muhalif atak daha ciddi ve hak budayıcı adımlarla sonuçlanmıştır (katliamlar,Takriri Sükun Yasası, zorunlu iskanlar, sürgünler, idamlar vb.). Kürt coğrafyasındaki her hareketlenme anında boğulmuş ve beraberinde her türlü demokratik hareketler de ağır şekilde cezalandırılmıştır.
Basında 6-7 Ekim 2014 Olayları şeklinde değerlendirilen ve 50’ye yakın yurttaşımızın öldürülmesiyle sonuçlanan süreç ve hemen ardından gündeme getirilen “Güvenlik Paketi” 1924’te başlayan süreci hatırlatıyor. Devleti koruyan ama demokratik haklarını arayan vatandaşı potansiyel suçlu gören zihniyet yeniden hortluyor adeta, ya da kendisini yeniden üretiyor. 1924 ile “Çok Partili Yaşam”a geçilen 1950 arasında katledilenlerin sayısı tahminen 150 bin civarındadır. Yakılan ve yıkılan köyler, zorunlu iskana tabi tutulanlar, işkenceye uğrayanlar ve sürgün edilenlerin sayısı epey yüksektir.
“Arap Baharı” diye adlandırılan hareketlenme sonrası Suriye’de yaşananlar ve ardından gelen “Kürt Baharı” sebebiyle yakın doğumuzda kritik ve sancılı bir süreç başlamış durumdadır. Şartları akıllıca değerlendiren PYD demokratik özerkliğe dayalı kantonlarla yeni bir yönetim modeli yoluyla tüm renklerin temsilini gerçekleştirmiştir. Bundan epey rahatsız olan neoosmanlıcı malum zihniyet tüm araçlarını kullanarak bu modeli yıkmaya çalışmıştır. İçeride “Barış ve Çözüm Süreci” kalkanının arkasına gizlenen fakat dışarıda tüm alanlarda olanca gücüyle açık şekilde savaşa girişen malum zihniyet yalnızlaşıp köşeye sıkışınca çehre ve ağız değiştirmiş ancak bildiğini okumayı sürdürmüştür.
Sadece son bir hafta içinde verilen demeçleri yan yana getirmek bile birçok gerçeği anlamayı sağlamaktadır. İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşında Nazi Almanyası’na gizlice çelik satışı yapan malum zihniyet Stalingrad direnişi sonrası “Stalingrad düşerse” yapılan anlaşmaya göre Kafkasları işgal edecek ve Turancı emellerine ulaşacaktı. Ancak Stalingrad düşmeyince ve Nazi Almanyası’nın yenileceği anlaşılınca hemen bir u-dönüşü yapıldı ve Almanya’nın karşısında yer alındı. Nazi hayranlığı öylesine büyüktür ki radyoda “Stalingrad düştü, düşüyor” açıklaması sırasında Bakan olan Recep Peker’in aşka gelerek göbek attığı söylenir. Durumun benzerliği ne kadar çarpıcı değil mi?
Acaba Kobane düşseydi sınıra konuşlandırılan tanklar ve zırhlı personel taşıyıcılar Yakın Doğuyu işgal mi edecekti bilemeyiz ama benzer hesapların yapıldığı açıktır. Bu kez neoosmanlıcı fetih planları devrededir artık! Biçim değişmiş ancak öz aynı kalmıştır. Kobane direnişi tüm dünyada hayranlık uyandırıp neoosmanlıcıların “müthiş” planlarını bozunca birçok ülkeden destek yağmaya başlarken malum zihniyet kem küm etmeyi, durumu değerlendirmeyi, acaba diyerek oyalamayı, güvenlik paketi yoluyla gelecekte ortaya çıkması büyük olasılık olan her türlü muhalefeti ezmeyi, Çırav Dağı’nı bombalamayı, öldürenleri değil ölenleri ve ceza evlerinde işkence edenleri değil işkence edilen çocukları ve Gezi “sanık”larını yargılamayı sürdürüyordu.
Kısacası “paket” yasalaşmadan uygulamaya geçilmiş durumdadır. Ekonomik kriz kapıdadır. Baraj ve otoyol inşaatları sebebiyle tatlı su kaynakları ve göllerimiz kurumak üzeredir. Eğitim, öğretim ve araştırma havasızlıktan boğulmaktadır. Çiftçiler ve emekçiler kan ağlamaktadır. Bakalım malum zihniyet “Paranın yenilen bir nesne olmadığını” ne zaman anlayacak? Uyuma, Kobanê hâlâ direniyor!
- Nobel bilim ödülleri ışığında Türkiye'ye bakmak 20 Ekim 2016 00:29
- Kısacık ömürlere neler sığdırılırmış neler! (2) 06 Ekim 2016 00:07
- Kısacık ömürlere neler sığdırılırmış neler! 22 Eylül 2016 00:52
- Bu kaos ve kabus ortamında barış olası mı? 25 Ağustos 2016 00:32
- Kentlerimiz ve demokrasimiz 11 Ağustos 2016 01:00
- Darbe girişimi, normalleşme ve demokrasi 28 Temmuz 2016 00:51
- Su uyur, Milli Eğitim Bakanlığı uyumaz 14 Temmuz 2016 01:00
- Ne yazmalı ve ne yapmalı? 30 Haziran 2016 00:52
- Militarist ve gerici eğitimle nereye? 16 Haziran 2016 00:52
- Paranın padişahlığı ve güçlünün hukuku 02 Haziran 2016 01:00
- Bilim karşıtlığı, yozlaşma ve faşizm 19 Mayıs 2016 00:52
- Yüzleşemediğimiz için yozlaşıyoruz! 05 Mayıs 2016 01:00