24 Ekim 2014 00:35

500 haftadır aynı yerde

500 haftadır aynı yerde

Fotoğraf: Envato

Paylaş

27 Mayıs 1995 tarihinden bu tarafa bir grup insan, gözaltında devletin askeri–polisi tarafından yani bizzat devlet iradesiyle katledilen yakınlarını, onlara ait mezar yerini, yakınlarının kemiklerini aramak ve onları katledenlerden hesap sorulmasını istemek için oturma eylemi yapıyorlar.
Tüm baskılara, müdahalelere, tacizlere, gözaltılara rağmen yağmur çamur kar demeden tam 500 haftadır bu insanlar Türkiye’nin görüp görebileceği en etkili kesintisiz eylemini yapıyorlar.
Peki bu Cumartesi Anneleri–insanları ne istiyor;
“Cezasızlık ve adaletsizlik üreten bu sistemin bütününde köklü yasal, idari ve adli değişiklikler yapılsın!
Cezasızlık politikasına son verilerek, insanlık suçları ve bu suçların failleri görünür kılınsın!
Devletin kaybettiği evlatlarımızın akıbetleri açıklansın ve failleri yargılansın!
Hakikat ve adalet hakkımız yasal güvence altına alınsın!
Türkiye, yıllardır imzalamaktan kaçındığı BM Herkesin Zorla Kaybedilmesinden Korunmasına Karşı Uluslararası Sözleşmeyi imzalasın! “
Bu istemleri 500 haftadır dile getiriyorlar ve bunun için her hafta cumartesi günü saat 12.00’de Galatasaray Meydanı’nda oturma eylemi yapıyorlar.
Türkiye Cumhuriyetinde 500 haftadır yani 1995’ten bu tarafa çok şey değiştiğini söyleyebiliriz ancak bu istemlerin hâlâ devam ettiğini ve bu ailelerin taleplerinin halen dahi geçerli olduğunu gördüğümüzde ise aynı devlet aklının farklı zihniyetler aracılığıyla sürdüğü gerçeğiyle karşı karşıya kalıyoruz.
Bu kadar insani, vicdani talepleri yerine getirmeyen ve halen dahi bu insanların devletin güvenlik birimleri tarafından kaybedilen yakınlarının kemiklerini aramaya devam etmesine vesile olanlar bırakın ileri demokrasiyi insanlıktan nasibini alamamış vicdansızlardır.
Bu antidemokratik vicdansız kör ve sağırlar öyle zannedildiği gibi eski Türkiye’nin işi değildir. Bunun hesabını sormayan bu insanların orada oturmasına vesile olan her hükümet bu vicdansızlığın ortağıdır.
Bu hafta akıbeti sorulacak olan 36 yaşındaki 5 çocuk babası Fehmi Tosun 19 Ekim 1995 günü silahlı, telsizli sivil polisler tarafından 34 UD 597 plakalı beyaz Renault araca zorla bindirilerek İstanbul/Avcılar’daki evinin önünden götürüldü.
Eşi ve çocukları aracın ardından koştu. Fehmi onlara “Beni öldürecekler!” diye bağırdı. Olay gündüz vakti komşuların gözü önünde gerçekleşti.
Eşi Hanım Tosun ve İHD tüm yasal yollara başvurdu. Fehmi Tosun’un gözaltına alındığı devletin tüm kademelerince inkar edildi. 4 yıl sonra gözaltına alınan Fehmi’nin kardeşine, Terörle Mücadele Şubesinde  “Seni de ağabeyin gibi öldürelim mi?​” denildi.
Dava açıldı ancak iç hukuktan sonuç alınamayınca dava AİHM’ye taşındı. 17 Eylül 2003 tarihinde, AKP hükümeti AİHM’ye yaptığı savunmada Fehmi Tosun’un gözaltında kaybedildiğini kabul ederek, etkili soruşturmaların yürütülmesini zorunlu kılan talimatları vermeyi taahhüt etti. Bu taahhüdün üzerinden tam 11 yıl geçmesine rağmen hiçbir şey yapılmadı. Fehmi Tosun hâlâ kayıp, yıllardır Galatasaray’dan kimlikleri açıklanan Fehmi Tosun’un failleri ve sorumluları hâlâ korunmaya devam ediliyor.
Ve siz hâlâ ‘yeni Türkiye ve ileri demokrasi’ masallarıyla kendinizi ve bu masallarınıza inanmaya hazır kitlenizi kandırmaya devam ediyorsunuz.
Biz ise sizin bu masallarınıza karşı bu Cumartesi Saat 12.00’de Galatasaray Meydanı’ndaki gerçeğin yanında olacağız.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa