01 Kasım 2014 01:01

Hiçbir şey rastlantı değil!

Hiçbir şey rastlantı değil!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Türkiye’nin gündemi infial uyandıracak olayların arka arkaya gelmesiyle ilerliyor.
Bu gündem başlıca iki temel mücadele alanında;
1- Hükümetin yıllardır sürdürdüğü, patronların kollarındaki bağları çözerek, “Kâr edin de nasıl ederseniz edin!” diyen emek düşmanı politikalarının sonuçlarını vermeye başlamasıyla ortaya çıkan toplu işçi cinayetleri,
2- Demokrasi mücadelesi alanında hükümetin ikiyüzlü “Çözüm Süreci” politikalarının bölgedeki gelişmelerle birleşerek “kırılması”yla sürecin hükümet tarafından “askıya alınması”, ülke yönetiminde MGK’nin yeniden inisiyatif almasına gelen, hükümetin ekonomide ve siyasette 12 yıldan beri yürüdüğü yolun nasıl netameli bir yol olduğunun ifadesidir.
Öyle ki dört gün önce Ermenek’te 18 işçinin su çamur yığını altında kalmasıyla sonuçlanan facianın daha neden olduğu bile anlaşılmadan dün bir başka işçi katliamı haberi Isparta-Yalvaç’tan “trafik kazası” adı altında geldi.
27 kişilik bir midibüsle taşınan 45 mevsimlik tarım işçisinden çoğu kadın ve çocuk 17’si hayatını kaybederken 28’i yaralandı! (Gazetemiz baskıya girdiği sırada kazada 17 kişinin öldüğü açıklandı)*
Kârdan başka bir dürtüleri olamayan, sermaye sahiplerini; ne işçilerin feryatları ne de faciaların büyüklüğü durdurabiliyor.
AKP Hükümeti ise, bütün bu facialar karşısında, en ileri gittiğinde bile, birer birer sermaye sahiplerini suçlayarak kendisini temize çıkarma telaşı içinde. Muhtemelen Yalvaç faciasında da bu kadar işçiyi midibüse bindiren sürücü ve dayıbaşı suçlanarak işin içinden çıkılacaktır. Başbakan Davutoğlu’nun ilk açıklaması da bu doğrultuda.  
Bu köşede ve gazetemizde çok yazıldı ama bir kez daha yineleyelim. Bu faciaların hiçbiri rastlantı, talihsizlik ya da şu ya da bu kişinin kötü niyetiyle, ihmaliyle açıklanamaz. Tersine asıl sorun patronların vahşi sömürü hırsının hükümet tarafından sırtının sıvazlanması, kapitalistlerin ellerinin bağlarını çözmeleri anlamına gelen işçi haklarının ortadan kaldırılmasında gelinen aşamadır!
İşçi sağlığı ve iş güvenliğine dair haklar konusunda yeni bir mücadele olmadan, sendikaların, emek örgütlerinin sınıfın tüm diğer örgütleriyle birlikte bir mücadelesi olmadan da bu faciaların önlenmesini kimse beklememelidir.
Öte yandan bugün “Dünya Kobanê Günü”dür ve HDP bugün Kobanê’yi savunanlarla dayanışmalarını bildirmek üzere halkı, sokağa çıkarak taleplerinin yerine getirilmesini istemeye çağırmıştır.
Ne var ki, her siyasi partinin yapabileceği demokratik bir hak olan “yığınları sokağa çağırma”, iki günden beri yandaş medya ve kendini liberal sayan medya, HDP’yi, “Halkı sokağa çağırıyor” diye şiddetle, “Vandalizmi teşvikle” suçluyorlar. Dün bu suçlamalara Başbakan Davutoğlu da katıldı ve şimdiden HDP’yi “olacakların suçlusu” ilan etti!
Bu eleştirilerin dayanağı ise 6-8 Ekim günlerinde olup bitenler ki; HDP bu günlerde olanları eleştirmiş, kırıp dökme eylemlerine karşı olduğunu ilan etmiştir. Ve dahası “HDP sokağa çıkmak istiyor” diye ahkam kesip bağırıp çağıranlar, o günlerde sokaklarda terör estiren eli tüfekli, tabancalı, palalı, kılıçlı,… kontra güruhun kimler tarafından sokağa salındığını sorgulamadıkları gibi şimdi de onların da sokağa çıkma ihtimaline dikkat çekilerek HDP ve demokrasi güçleri tehdit ediliyor.
“Sokağa çıkmanın suç sayılması”, elbette tek başına bir gelişme değildir.
Tersine bir yandan MGK’nin yeniden inisiyatif alarak, “Çözüm Süreci”ni “terörle mücadele” çizgisine çekme hamlesi, hükümetin çözüm sürecinin somut mekanizmalarını “askıya alması” ve bundan HDP ve PKK’yi sorumlu ilan eden bir propagandayı yoğunlaştırmasıyla birleştiğinde çözüm sürecine bağlı “yol haritası”nı da iyice karmaşık hale getirmiştir.
Kısacası AKP Hükümetinin gerek özgürlükler ve demokrasi alanında gerekse emek mücadelesi alanında geldiği nokta “çözümsüzlük” ve “halkın talepleriyle zıtlaşma”dır. Dolayısıyla hayatın bütün bu alanlarındaki gelişmelerin “facia”, “Özgürlüklerin kısıtlanması”, “En temel hakların gasbedilmesi” rastlantı ya da bir talihsizlik değil, hükümetin girdiği çıkmaz sokaktaki girift çelişkilerin sonucudur.
Rastlantı olan ise olayların coğrafya ve gerçek zaman içindeki yeridir!

(*) Onlarca yıldır ihtiyaç olduğu kabul edilen ama bir türlü çıkarılmayan “Tarım İş Yasası” da olmadığı için sigortasız çalıştırılan bu işçilerin hayatlarını kaybetmeleri karşısında bile çiftlik sahiplerinin hiçbir sorumluluğu doğmamaktadır. En fazla “dayıbaşı”, “elçi” denilen işçi simsarları suçlanmaktadır.  

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa