'Tas ve tellak' meselesi
Fotoğraf: Envato
Kirvem,
Gerek birey, gerekse toplum olarak işimize gelmeyen, hoşumuza gitmeyen, canımızı şu veya bu şekilde sıkacağına dair “makul şüphe”lerimiz olan kimi meselelerimizin kaynağını, neden ve niçinlerini doğru dürüst araştırıp, ardından da çözüm yollarını, hani deyim yerindeyse “sihirli formül”ünü, “püf noktası”nı bulup kurcalamaktansa, tam aksine başımızı devekuşu misali kuma gömüp, dolayısıyla irili ufaklı tüm sorunlarımızı görmezlikten geldiğimizde, bu meselelerimiz kendiliğinden çözülüp, bir bakıma “tedavül”den kalkıyor mu?
No!
No; çünkü, tam da unutuldu, üstü kapandı, tozlu raflar mezarlığına gömüldü derken, günün birinde, hatta belki de hiç umulmadık bir zaman diliminde, altından gerçekten de kalkamayacağımız bir kaya parçası gibi önümüze tüm heybetiyle dikildiğinde ister istemez apışıp, feleğimizi şaşırıyoruz ama, o zaman da son pişmanlık ne yazık ki “kapik” etmoor!
Mesela yıllar yılı eşine az rastlanır, düşman çatlatır cinsinden bir “hukuk” devleti olduğumuzu zırt-pırt dillendirip, akabinde de ikide bir darbe, muhtıra, balans, falan feşmekan derken “demok-rasi”mize hesapça sil baştan ayar üstüne ayar verip, dolayısıyla sıradan bir “Muz” veya “Kereviz” cumhuriyeti olmadığımızı bar bar bağırırken, öte taraftan evlatlarını, hesapça “faili meçhul,” ama aslında failleri bal gibi bilinen cinayetlere, yargısız infazlara kurban vermiş kimi anaların, tamı tamına beş yüz haftadan beri bunun hesabını kar, kış demeden oturdukları kaldırımlarda sordukları halde, her biri başlı başına birer “sayın” veya fevkaladenin fevkinde zat-ı “muhterem” olan bilumum gelmiş geçmiş “devletlular”ın, bu bapta dün olduğu gibi, keza bugün bu saat kıllları dahi kıpırdamadıysa, kendi uçaklarımızla bizatihi kendi “vatandaş”larımızın kanlarını çoluk çocuk demeden oluk oluk Roboskî’de akıtıp, keza bunun hesabını vermeye hiç mi hiç yanaşmadıysak, ehh o zaman şu bizim cennet vatanımız acaba ne menem bir hukuk devletidir ka yavrum!
Daha dün “TOMA”lar eşliğinde “destan” yazan polislerimizin yanı sıra, keza her biri kılı kırk yararak, mülkümüzün, yani yüce devletimizin “adalet” terazisinin “namus”unu her şeyin üstünde koruyup kollayan, daha da doğrusu bu bapta yemin billah eden hakim ve savcılarımızın neredeyse tümünü, başımız sıkışıp “foya”larımız ortaya döküldüğü için, alelacele hallaç pamuğu gibi ordan oraya savurduktan sonra, onların yerine hesapça “vicdan”ları pirüpak, hepsi de helal süt emmiş kimi vatan evlatlarını sanki başka diyarlardan “ithal” edip, dolayısıyla memlekette yeni baştan hukuk düzenini “tesis” etmek, tam da şu sıralar doksan birinci yılını kutlamakla övündüğümüz “cumhuriyet”imize ne kadar da yakışoor!
Senelerce o açılım, bu saçılım, feşmekan yaklaşım deyu deyu kimi meselelerimize güya “çözüm “üretmek için “bismillah”la kolları sıvayıp, sonra da “tatara titiri” makamında yıllarca laflayıp, nitekim gele gele şimdilerde de “çözüm süreci” adı altında oyalama taktikleriyle, daha da açıkçası ufukta görünen “seçim” hesaplarına inceden inceye yatarken, öte yandan karşılıklı “müzakere” yerine efelenip, “diyalog” derken hindi misali kabarıp, illa da oyunu kendi kurduğumuz tek taraflı “kural”lar doğrultusunda sürdürmeyi nedense “hak” belledik zo!
Yıllar yılı anadan doğma haklarını dahi gasbettiğimiz Kürtlerin yanı sıra, ayrıca “şeyhülislam” tarzı fetvalarla, inançlarına “ipotek” koyduğumuz Alevilerle neden sonra “kardeş” olduğumuzu anımsayıp, üstüne üstlük bu bapta bir de hukuktan yana asla şaşmayan “devlet adam”lığına soyunduk!
Sonra?
Sonra yalancı pehlivanlara taş çıkarırcasına meydanlara dökülüp, böylece “eski”miş, “köhne” Türkiye’nin çarığını, dibi delik pabuçunu güya dama fırlatıp, bunun yerine davul zurnayla bugünkü “yeni” Türkiye’nin “borazancıbaşı”ları kesildik!
Olmadı!
Olmadı, zira ezelden beri kazık gibi çakıldığı yerde duran, asla değişmeyen bu bencil, bu utanç verici zihniyetimizin en bariz tecellisi, dün Soma’dan, bugün Ermenek’ten “ibretiâlem” için yüzümüze ayna tutarken, suratımız hiç mi hiç kızarmoor Kirvem!
Yani: Tas aynı, tellak aynı!
- Bitmeyen yazı* 05 Nisan 2022 00:14
- ‘Saltanat kayıkları’ meselesi 19 Mart 2022 23:23
- 'Ayıp' meselesi 12 Mart 2022 23:00
- ‘Yamuk beyinler’ meselesi 05 Mart 2022 21:31
- ‘İp ipullah sivri külah’ meselesi 26 Şubat 2022 23:05
- ‘Laklakiyat’ meselesi 19 Şubat 2022 20:45
- ‘Saz çalıp çığırmak’ meselesi 12 Şubat 2022 22:00
- ‘Demirkazık’ meselesi 05 Şubat 2022 23:20
- ‘Minik serçe’ meselesi 30 Ocak 2022 02:15
- ‘Enkaz’ meselesi 23 Ocak 2022 02:43
- ‘Rektifiye’ meselesi 16 Ocak 2022 03:40
- "Aç tavuk" meselesi 09 Ocak 2022 02:30