05 Kasım 2014 01:07

AKP’nin çözüm stratejisi Kürt hareketini zayıflatmak

AKP’nin çözüm  stratejisi Kürt  hareketini zayıflatmak

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Çözüm süreci’nin geleceği, siyasal gündemin en önemli sorularının başında geliyor. Tarafların açıklamaları ve ortada duran tablo aslında, sürecin Murat Karayılan’ın son açıklamasında ifade edilen noktada bulunduğunu gösteriyor. AKP’nin üzerine düşeni yapmadığı için sürecin durduğunu belirten Karayılan, mevcut yaşanan süreci, bir çözüm sürecinden ziyade bir çatışmasızlık süreci olarak değerlendirmenin daha doğru olacağını söyledi. (ANF, 3/11/2014)

Kobanê’ye bağlı gelişmelerin, çözüm sürecindeki düğümü daha görünür hale getirdiğini söyleyebiliriz. İktidarın çözüm sürecinin geleceğine dair Kürt hareketini ikna edecek somutlukta bir yol haritasını ortaya koyamaması, Kobanê sürecindeki tutumuyla da birleşince daha büyük bir krizi gündeme getirdi.
Kürtlerin hem akrabalarının bulunduğu bir coğrafyayı savunmak, hem de bedel ödenerek kazanılmış bir vatan parçasını savunmak olarak gördükleri Kobanê süreci, demokratik kamuoyu ve dünya açısından da IŞİD’in yeni bir katliamının önlenmesiyle birlikte, sekülerizmin de savunulması süreciydi.

Bu süreçte, PKK’yi ‘terör örgütü’ listesinde tutan Batı’lı ülkeler de, bir tehdit olarak gördükleri IŞİD’in durdurulması bakımından Kürtlerin direnişine yakın durdu. Batı’lı güçlerin PYD’ye verdikleri destekle birlikte, PKK’ye yaklaşımlarının da daha pozitif bir noktaya geldiğini görebiliyoruz. IŞİD’in özellikle Musul’u ele geçirmesi ve oradan Şengal’e yönelmesi sürecinden itibaren PKK ve PYD’nin ortaya koyduğu direniş bu pozitif bakışın gelişiminde rol oynadı. Erdoğan’ın ve Hükümetin hazmedemediği de budur. Kendi itirazlarına rağmen Kobanê’ye yapılan silah yardımından duyduğu rahatsızlığı Erdoğan defalarca dile getirdi ve bir süredir de bunu “Kobani’de insan yok. Hepsi benim ülkemde. Kobani sizin için neden stratejik?” gibi ifadelerle destekliyor.

PYD ve PKK’ye bölgesel açıdan yüklenen bu anlam, AKP’nin bugüne kadar ‘çözüm’ stratejisini oturttuğu zemini yerinden oynatmaktadır.

Erdoğan’ın, binlerce Kürt’ün sokağa dökülmesini tetikleyen “Kobani düştü düşecek” açıklamasının arkasında, bu konudaki hesabı ve muradı yatıyordu. Kobanê’nin düşmemesi ve IŞİD’in durdurulması ihtimali PYD ve PKK’nin bölgedeki prestijini artırırken, onu AKP karşısında daha güçlü bir muhatap haline de getiriyor. AKP’nin, batı tarafından da desteklenmeye başlanan ve Ortadoğu’da bir aktör olarak kabul gören bir muhatapla bir pazarlığı kendi istediği gibi sonuçlandıramayacağını düşünmesinden daha doğal ne olabilir? Erdoğan’ın ve Davutoğlu’nun, HDP’ye ve PKK’ye karşı tavırları da buradan kaynaklanıyor.
Kürt hareketi de bunu gördüğü için, bir süredir ‘ara bulucu’ talebini daha yüksek sesle dillendiriyor. Son olarak da Cemil Bayık, Avusturya’nın Der Standard gazetesinde yayımlanan söyleşisinde, “Görüşmelerde ilerleme sağlanması gereken bir noktaya geldik. Bu nedenle üçüncü bir gücün bu süreci gözlemlemesini öneriyoruz. Bu ABD olabilir. Uluslararası bir heyet de olabilir” dedi. (3/11/2014)

Bir arabulucu ihtiyacına Öcalan ve HDP’nin de vurgu yaptığı biliniyor. Kürt hareketinin ortak bir tutumla ifade ettiği bu talep önemli ve yerinde bir taleptir. Ancak bu arada AKP’ye haklı güvensizliğin, Kürt hareketini en az onun kadar tehlikeli ABD’nin etki alanına savurmaması ve bu düzeydeki ilişkilerde azami dikkat gösterilmesi gerektiği de açıktır.

Önümüzdeki süreç, AKP’nin Kürt hareketini zayıflatarak, sözünü geçireceği bir muhatap düzeyine indirme çabası ile Kürt hareketinin buna direnişinin gerilimine sahne olacağa benziyor. Daha doğrusu, şu anda yaşanan bu gerilim önümüzdeki sürece de damgasını vuracaktır. Yakın bir gelecekte Karayılan’ın dile getirdiği çatışmasızlık sürecinden çözüm sürecine gelinmesi de pek mümkün görünmüyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa