05 Kasım 2014 01:11

Hükümet çözüm sürecinden yana mı?

Hükümet çözüm sürecinden yana mı?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

6-7 Ekim günlerinde Kobanê’yle dayanışma eylemleri sonrasında “çözüm süreci”ni askıya alan Hükümet, bu “askı” durumunda ısrar ederek Kürt siyasi güçlerine boyun eğdirmek için süreci zorlamaya devam ediyor. Gerekçesi de eylemler sırasında yakıp yıkma, insanları öldürme gibi olaylardan Kürt güçlerini sorumlu tutmak. Hükümet, gelişmeleri provoke eden, polisin gözü önünde silahlı tüfekli sokaklara çıkan kontra güçleri görmezden gelmeye de devam ederek, gerçeğin sadece yarısı üstünden kendi sorumluluğunun üstünü de örtmektedir.

Oysa, “1 Kasım Dünya Kobanê ile Dayanışma Günü”nde, Hükümetin bütün yeniden yakıp yakmaların, yeni ölümlerin olacağı, hatta “karşıt güçlerin” de sokağa çıkarak sokakta “Siviller arasında çatışmalar çıkacağına” dair tehditler eşliğinde eylemleri yasaklamasına karşın bütün şom ağızlı iddialar boşa çıktı.

Endonezya’dan ABD’ye pek çok ülkedeki eylemlerde de Türkiye’de de hiçbir şiddet olayı meydana gelmedi. Yüz binlerce insan Türkiye’nin pek çok ilinde Kobanê’ye desteklerini göstermek için sokaklara çıkarak daha yüksek sesle Hükümetten taleplerini yerine getirmesini istedi. Öyle ki birçok kentte bu kitlenin büyüklüğü 6-8 Ekim günlerinden bile fazlaydı. Ve üstelik de politik ortam Cumhurbaşkanı, Hükümet ve sermaye medyasının çeşitli fraksiyonları tarafından görülmemiş biçimde terörize edilmiş her tür provokasyona açık hale getirilmişti. Ancak bunca gayrete karşın yüz binlerin sokaklara çıktığı halde hiçbir olayın olmaması bir kez daha gösterdi ki; eğer polis ve polisin yönlendirdiği, en azından göz yumup provokasyon yapmalarına izin verdiği sivil kontra güçlerin eylem yapanlara saldırmadıkları durumda gösteriler barışçıl ve hiçbir yakma yıkma vakası olmadan gerçekleşmektedir.

Nitekim, 1 Kasım eylemleri; Hükümetin, “Bunlar provokasyon yapıyor”, “Bunlar çözüm sürecini provoke temek için kentleri yakıp yıktı, şu kadar insanı öldürdü”, “Bu koşullarda çözüm süreci devam edemez” biçimindeki kara propagandasının zeminini çökertmiştir.

6-8 Ekim eylemlerinin arkasından çözüm sürecini askıya alan Hükümet, şimdi bir yandan “Çözüm sürecini devam ettireceğiz” derken, HDP’yi ve Kürt siyasi güçlerini hedefe koymaktadır.

“Çözüm sürecinin devam etmesini” isteyen HDP Milletvekili Pervin Buldan’ın çağrısına yanıtı sorulan Başbakan Ahmet Davutoğlu şöyle diyor: “Çözüm süreci her şeyden önce halkımızın sahiplendiği bir süreç. Temaslarımız devam ediyor. Bu temaslar sadece HDP ile değil, halkın bütünüyle olacak. HDP Türkiye’de anayasal kanunlar çerçevesinde davranmaya devam ederse görüşmelerimiz devam eder. Ama kamu düzenini bozmaya yönelik eylemler içerisinde olmamaları gerekiyor. Şiddet, terör, izinsiz eylem, can ve mal kaybına yol açacak tutumların dışında olmaları ve bunlara karşı tavır almaları durumunda muhatap oluruz.”

Kısacası Davutoğlu, “Eğer bizim dediğimiz parti olur, bizim dediğimiz gibi bir siyasi çizgiye gelirlerse süreç yeniden başlar” diyen ve bir siyasi parti için zül olacak şartlar öne sürmektedir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ise, davulun başkasının boynunda olmasının rahatlığıyla daha da sert, çözüm masasının öbür tarafında oturan PKK’ye, HDP’ye, sokağa çıkan yığınlara, “alçaklık”tan , “terörist”liğe, “vandallık”tan “katil”liğe, “provokatör”lüğe ağzına ne gelirse söylemektedir.

Bu tutumu, sermaye medyası ve AKP Hükümetinin akıldaneleri, tarafından “sürecin doğası çatışmadır” gerekçesi arkasında doğal karşılanmaktadır.

Evet, süreç içinde çok sert çatışmalar da olabilir ama bir hükümet, barış yapmak için masaya oturduğu gücü aşağılar, o partilere “Benim dediğim muhalefet çizgisine çekilirseniz sizinle konuşuruz” diyemez; derse de bu onun bu süreci ilerletmek, çözümü Kürt halkının temsilcileriyle anlaşarak değil, onları tasfiye ederek götürmek istediği anlamına gelir.

Nitekim bunu hem HDP hem de PKK yöneticilerinin ti'ye aldığı anlaşılmaktadır. Murat Karayılan’ın sürecin “çözüm süreci değil bir çatışmasızlık süreci olarak kaldığı” söylemi, Cemil Bayık’ın sürecin ilerlemesi için “bağımsız gözlemciler” talep etmesinin nedeni de budur.

Hükümet süreci askıya alarak ve Kürt siyasi güçlerini çözüm sürecinin dışına itme girişimleriyle süreci götürmek istemediğini göstermiştir.

Sürecin rayına girmesinin tek yolu da Türkiye halklarının sürecin tek garantisi olarak Hükümetin tutumu karşısında tavır alması çözüm sürecinin ilerlemesinde ısrar eden bir mücadeleyi yürütmesidir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa