Emek cephesi bir tutum almayacak mı?
Fotoğraf: Envato
Başbakan Ahmet Davutoğlu, önceki gün hükümetin, 2015-2018 dönemini kapsayan “Öncelikli Dönüşüm Programı”nın “reel ekonomiye ait” bölümünü açıkladı.
Başbakan Davutoğlu’nun sıraladığı 9 madde dün basında ayrıntılarıyla yer aldı; içeriği de tartışılmaya başlandı. Nitekim dün, sıcağı sıcağına gazetemizde Bülent Falakaoğlu; “Ülke Ekonomisini bunlarla mı uçuracaklar?” sorusuna “Patron uçar İşçi batar!” diye yanıt verip, bunun nedenlerini de açıklamıştı. Başka yorumcular da vardı dün basında. Onlar da hükümetin sunduğu “mucize reçete”nin açıklanan hedefler itibariyle afaki, pratik amacı bakımından da ekonominin yükünü halkın sırtına yüklemenin programı olacağının değerlendirmesini yapıyor.
Örneğin bu programın en somut (bir rakamla) ifade edilen hedefi, 2018’de “gayrisafi milli hasıla”nın 1.3 trilyon dolara çıkacağıdır ki; ekonomistler 2018’te bu hedefe varılması için yıllık yüzde 15’lik bir büyüme gerektiğini belirtiyor. Oysa Türkiye’nin orta vadeli program hedefindeki büyüme hedefi yıllara göre yüzde 4, yüzde 5, yüzde 5’tir. Ki; bu hedeflerin tutturulması bile çok zor görülmektedir.
“İşsizliğin yüzde 7’ye düşürüleceği” iddiası da bu yüzde 4’lük büyüme trendiyle, bırakalım yüzde 7’yi bugünkü yüzde 9-10’lardaki işsizlik hedefini bile tutturmak zordur.
Hükümetin basın ve halkın karşısına böyle, çocukların bile inanmayacağı afaki rakamlarla çıkması elbette onun “hesap bilmezliği” ile açıklanamaz. Tersine hesaplarını iyi biliyorlar. Ama ne zaman ekonomide işler daha kötüye doğru gitse, sermaye hükümetleri böyle “mucize reçeteler” açıklayarak kendi yandaşlarına moral da vermeyi amaçlarken halkı da “daha iyi bir gelecek “ beklentisine sokarak hükümetin alacağı önlemlerin arkasında yer almasını hedeflemektedir.
Bugün olan da budur. İşleri her gün daha kötüye giden AKP Hükümeti de bu “reçeteyle” hem büyük sermaye çevrelerine, yandaşlara yeni rantlar aktarmayı, hem de halkta “Daha iyi bir gelecek için hükümete destek verilmesi” duygusunu güçlendirmeyi amaçlamaktadır.
Şu anda ekonominin içinde bulunduğu koşullar ve yakın gelecek dikkate alındığında hükümetin programının amaçlarına yaklaşması olanaklı değildir. Ama bu program, sermaye kesimlerine yeni servet aktarmanın programı olarak işleyeceği ve bunda başarılı olacağından da şüphe edilemez.
Bunun da çeşitli sektörlerdeki “dönüşüm” arkasında saklanacağı anlaşılmaktadır.
Bütün bunların da ötesinde bu programda işçiler, emekçiler için onların yaşamlarını ve çalışma koşullarını iyileştirecek hiçbir “madde” lafız olarak bile yoktur!
Kaldı ki 2015 Bütçesi’nde asgari ücrete, emekçilerin ve emeklilerin ücret ve maaşlarına zam hedefi yüzde 3+3’tür! Enflasyon resmi rakamlarda bile yüzde 10’lara dayanmışken bütçedeki cezalar ve vergilerdeki artış yüzde 10 olarak belirlenmişken, asgari ücret başta olmak üzere ücretler ve maaşlardaki artışın yüzde 3’le sınırlanması bu programın emekçilere, halka ne pay düştüğünün açık göstergesidir. Ve dahası Özel İstihdam Büroları ve “kiralık işçilik” yeniden gündemdedir. Ki bunlar, hem işçilerin hem de kamu emekçilerinin toplu sözleşmeleri için de referans mahiyetindedir. Bunun anlamı da hükümetin ve patronların TİS masasına yüzde 3 dolayında ücret artışı ve esnek çalışma dayatılmasıyla oturacaklarıdır.
Bunlar hükümetin, sermayenin amaçlarıdır ve bunları Evrensel olarak elbette eleştiriyoruz, daha da eleştireceğiz, Hükümetin açık gizli amaçlarını teşhir edeceğiz. Ama asıl olan bu amaçlara karşı işçi ve emekçi cephesinin ne tutum alacağıdır.
Sendikalar, emek örgütleri, işçilerin ileri kesimleri öncülüğünde sanayi merkezlerinde oluşturulan mücadele örgütleri ne diyecekler, nasıl bir tutum alacaklardır?
Doğrusu Türk-İş, Memur Sen, Hak-İş gibi konfederasyonlardan bunlara bağlı sendikaların büyük çoğunluğundan bir tepki beklemenin ham hayal olduğunu artık herkes biliyor. Ama önümüzdeki bir buçuk ay içinde belirlenecek en büyük toplusözleşme olan asgari ücretin tespiti konusundan başlayarak, metal iş kolunda ve kamu emekçilerin hükümetle yapacağı TİS görüşmelerinde temel olmak üzere emek cephesindeki tüm diri güçlerin, iş kolu, statü farkı gözetmeksizin ortak bir mücadele hattına girmeleri ertelenemez değil midir?
DİSK ve KESK’in böyle bir ortak mücadele için girişimleri hızla başlatması için daha ne yapması gerekir Hükümetin ve patronlar cephesinin!
İngiltere, Belçika ve Almanya’daki işçilerin daha çok hak için mücadelesinin bize bir şey söylemesi gerekmiyor mu?
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00