Başbakan Yardımcısı Davutların Ahmet bir alem. Her şeyi biliyor. Hele akademisyen oluşu bunu fazlasıyla mümkün kılıyor: “Başbakan değil, akademik kimliğimle söylüyorum. Aleviliği çok iyi tanıtmamız lazım ki, bunun bir marjinal akım değil, bu toprakların geleneği olduğu görülsün.”
Neymiş peki? Alevilik, marjinal değilmiş de, bu toprakların geleneğiymiş. Güzel. Sonuçta bir gelenektir tabii. Peki, Sünnilik de bir gelenek midir? “Bilim” öyle diyorsa, hem Sünnilik hem Alevilik geleneklerse, sorun yok! Ama yoksa biri “yüce dinimiz” diğeri sadece “gelenek” mi?

Beyefendi, biliyor ya, devamla: “Hacıbektaş-ı Veli’nin, Alevi-Sünni ayırımı yapmadan herkese okutulması lazım.. Din kitaplarına 103 sayfalık Alevilik geleneği eklendi. Yanlış ise düzeltelim, eksik ise tamamlayalım. Alevi-Sünni yüzyıllarca bir arada yaşadı. Şu anda bir baskı olduğundan bahsedilebilir mi?” diyor. “Okullarda okutulan derslerde bir din aşağılanıyorsa, kaldırmak lazım”mış! Hangisini? Din dersini mi Aleviliği mi? Dersleri kaldırmaya yanaşmadıklarını yaşıyor, görüyoruz!
Biz bir şey bilmiyoruz tabii, kolay kandırılırız sanılıyor. Din alimi olan, Beyefendi. Ama sadece din alimi. Oysa alimlik dinde değil, bilimde. Pek de demokratik görünüyor! Hacı Bektaş’ı herkese okutacakmış. Alevilikle ilgili 103 sayfa eklenmişmiş zorunluluğun din dersi kitabına. Kim eklemiş peki? Beyefendi! Onun “alimleri”! Belirli bir mezhepten olanlar. Bir mezhepten olanlar anlatıyorlar başka bir mezhebi de! Yani düşününün mesela, Başbakan Erdoğan’ı Esad anlatıyor ya da tersi. Bu olabilir, kabul edilebilir şey midir? Düşün Alevinin yakasından. Bırakın, anlatacaksa, kendisini kendisi anlatsın. Size ne oluyor. Din öğretimini zorunlu kılmışsınız. Laiklikle ilgisizsiniz. Bu yetmiyormuş gibi, Alevi’ye de, Aleviliği, kalkmışsınız Sünni’ye anlattırıyorsunuz! Tutar tarafı yok! Sonra soruyorsunuz “şu anda bir baskı olduğundan söz edilebilir mi?” Dalga mı geçiyorsunuz: Baştan ayağa ve külliyen baskısınız! Her şeye, Aleviliğe bile, ne olduğunu siz biliyor, siz karar veriyorsunuz. Hep siz, sadece siz. Bir başbakanınız, bir siz! Hepsi benim diyorsunuz.

İçişlerde böyle de dışişlerde değişik mi? Ağlak Arınç’la birlikte Ahmet Bey Bursa’da yaman esti gürledi: “Kudüs bizim hem ilk kıblemizdir hem de tarihin bize emanetidir. Kudüs bize Hz. Ömer’in, Yavuz Sultan Selim’in, Kanuni Sultan Süleyman’ın emanetidir. Son Osmanlı askerinin emanetidir. Herkes unutsa da Kudüs bizim davamız olmaya devam edecektir. Kimse bize dönüp de Kudüs sizin davanız değildir diyemez.” Hama’yla Halep de öyle, diye sürdürdü, Müslümanların Suriye’de de Filistin’de de sahipsiz olmadığını bildirdi. Sahip kim dersiniz? Sıkı durun, beyefendi açıklıyor: “Suriye’nin de Filistin’in de sahibi biziz.” Suriye’yle savaş halinde olduğumuzu hem Başbakan Erdoğan hem de Yardımcısı açıklamışlardı. Peki, İsrail’le de savaş halinde miyiz yoksa savaşı ilan ediyor muyuz?

“Kimse Kudüs’ün, Mekke’nin Medine’nin, Şam’ın, Bağdat’ın olduğu Ortadoğu’ya bataklık diyemez.
Burayı bataklık haline getiren İsrail’dir.” demiştiniz de aynı konuşmanızda, merak ettik, ecdat toprakları olan “bataklığı” kurutmaya ne zaman başlayacaksınız.

TSK Birifingi’nde Genelkurmay Başkanı size “büyük devletlerin bir takım silahlı eylem ve hatta ayaklanmaları kışkırtma ihtimali”nden söz etmişti. IŞİD taktiği farklılığına ve Dışişleri Sözcüsü Psaki’nin her gün Başbakanı yalanlamasına bakılırsa bu “büyük devlet” ABD olmalı. İsrail’le yakınlıkları malum. O da mı hedef yoksa?

Siz ve sadece siz mi yeni Osmanlılar? Enver Paşa mı düştü aklınıza?

EVRENSEL'İNMANŞETİ

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
RTÜK Başkanı “Ülkemizde olumlu olaylar olmuyormuş gibi haber servis ediliyor” deyip ‘yandık’, ‘bittik’ haberleriyle karamsarlık aşılandığını savundu, ceza tehdidinde bulundu.

Evrensel'i Takip Et