Taraftarlar yol ayrımında…
Memleketin futbol ve tribün atmosferinin geldiği noktayı, nedenleriyle haftalardır bu sütunlarda anlatmaya çalışıyoruz. Tribünleri tamamen otoriter bir yaklaşımla dizayn etme çabası içinde getirilen “passolig” uygulamasına karşı birçok tribün/taraftar grubu, protestolarını ortaya koydu, pek çoğu tribün faaliyetlerini askıya aldı ve adı konulmamış fiili bir boykot başladı ki bu artık futbolu yakından takip eden herkes için bilinen bir gerçek.
An itibariyle “passolig” uygulamasının yürütücüsü olan Aktif Bank’ın serbest piyasa kuralları içerisinde zarar ettiği bizzat “passolig” Genel Müdürü Özgür Gündoğan’ın basına verdiği röportajlardan biliniyor. O halde her aklı başında insanın sorması gereken bir soruyla karşı karşıya kalıyoruz: “Serbest piyasa ekonomisi kuralları çerçevesinde hareket eden ve amacı en büyük kârı elde etmek olan bir şirket, neden zarar etmeyi göze alarak bu uygulamadaki ısrarına devam eder?”
Bu sorunun iki yanıtı olabilir. Ya şirket kısa vadede zarar etmekten çıkarak, kâr elde etmeyi düşünüyordur ki verilen rakamlar değerlendirildiğinde bırakın kısa, orta vadeyi uzun vadede bile şirketin kâr elde etmesinin mümkün görülmediği ortaya çıkıyor. Ya da şirketin bu uygulamada ki ısrarı/geri çekilmemesinin ardında “siyasal bazı hedefler” vardır ve şirket buradan ettiği zararı başka alanlarda kendisine sunulacak kârlı “işlerle” telafi etmeyi ummaktadır ki, şu an için görünen tam da budur.
Bu aşamada edilen zararın en azından 2015 seçimlerine kadar sineye çekilmesi ve tribünlerde siyasal iktidara yönelik “muhalif” seslerin çıkmasına engel olunması yönünde bir kararlılık olduğunu görmek için çok da derin siyasal analizler yapmaya gerek yok.
Peki, görünen bu manzara karşısında farklı renklere gönül vermiş olan taraftar gruplarının ortak bir çıkışı örgütleyebildiği söylenebilir mi?
Hiç şüphesiz Taraftar Hakları Dayanışma Derneği ve Taraftar Hakları Derneğinin “passolig” uygulamasına karşı girdikleri hukuki mücadeleyi saygıyla karşılamak gerekiyor. Bu hukuki mücadele sonucunda hem Tüketici Mahkemesinde hem de Rekabet Kurulunda “passolig” ile ilgili süreçler devam ediyor, ancak memleketin içinde bulunduğu “hukuk” ortamında bu davaların evrensel hukuk kurallarına göre sonuçlanacağını beklemek çok iyimser bir bakış olur.
Öte yandan taraftar/tribün gruplarının da, adı konulmamış “fiili boykot” dışında ortak bir karşı duruşu örgütleyebildiklerini söylemek de mümkün değil. Özellikle son bir aydaki sürece bakıldığında ortaklaşmak bir yana, “passolig” sponsorluğundaki spor programlarının ve “passolig” uygulamasının aracısı olan kimi yöneticilerin de “gazıyla” bir araya gelmek bir yana sürekli olarak daha sert biçimlerde karşı karşıya gelmeye başladılar. Soğukkanlı bir biçimde olana bitene bakmak yerine, futbolun her zaman aşina olduğu basmakalıp “yaftalar” ile birbirlerini sürekli suçlayan taraftar/tribün grupları “ortak çıkarları” için birlikte mücadele etme zeminini de ne yazık ki kaybediyorlar.
Sadece farklı renklere gönül veren taraftarlar değil, aynı renge gönül veren ortak olarak aynı tribünü dolduran taraftarlar da benzer biçimler de karşı karşıya gelmeye başladı.
Aralık ayında Çarşı taraftar grubuna yönelik başlayacak “darbe” davası ve ocak ayında başlayacak Fenerbahçe’nin “yeniden yargılanma” süreci öncesinde bu gelişmeleri tesadüf olarak değerlendirmek mümkünse de “deneyimli” memleket yurttaşları açısından bu tesadüfler izaha muhtaçtır.
Aslında her şey karşımızda bütün çıplaklığıyla duruyor, tribünler/taraftarlar bir yol ayırımında: Ya taraftarlar “klişelere” sarılıp birbirleriyle sonu gelmez olan didişmelerine devam edecek ya da ortak bir hat üzerinde tribünlerin dışarıdan dizayn edilmesine karşı tepkilerini örgütleyecekler. Birlikte mücadele edilmediği takdirde bundan sonra tribünlerin “passolig” hakimiyetine geçeceğini öngörmek için kahin olmaya gerek yok.
Tercih tribünlerin gerçek sahibi olan taraftarların…
Evrensel'i Takip Et