‘Çözüm süreci’nin en kritik sorunu
Fotoğraf: Envato
6-7 Ekim günlerinde yapılan Kobanê’yle dayanışma eylemleri sonrasında “Çözüm Süreci” ile ilgili girişimlerini durdurduğunu açıklayan AKP Hükümeti, kamuoyunda sürecin yürüdüğünün en fark edilir işareti olarak görülen HDP heyetinin İmralı’da Öcalan’la görüşmelerini askıya almıştı.
O günden beri de Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan Davutoğlu, Hükümetin ilgili-ilgisiz bakanları adeta pusulasını kaybetmiş gibi konuşuyor; sürecin yeniden başlaması için her gün her biri çoğu zaman birbiriyle de çelişen koşullar öne sürüyor. Tabiri caizse her kafadan bir ses çıkıyor.
Denebilir ki ortaklaştıkları tek nokta; PKK’ye, HDP’ye verip veriştirmek, onları “terörizmle”, “Vandalizmle” suçlamak, süreçteki tıkanmadan Kürt güçlerini sorumlu tutmak!
Elbette Kandil, HDP ve Öcalan arasına kalın çizgiler çekerek, sürecin açmaza sürüklenmesi de onlar arasındaki mücadeleyle bağlantılıymış gibi göstermeyi de hiç ihmal etmeden.
Bir aydan fazla bir zamandır süren “Çözüm Süreci”nin “askıya alındığı” bu dönemde AKP Hükümetinin dayandığı başlıca iddialar şunlardır:
1- Çözüm Süreci, Öcalan ya da Kürt siyasi güçlerinin başlattığı bir süreç değil, Hükümetimizin kardeşlik ve birlik projesidir!
2- Çözüm sürecinde ne yapılıyorsa biz yapıyoruz. Kürt siyasi güçleri sürekli bizim bir şey yapmamızı istiyor ama kendileri hiçbir şey yapmıyor!
3- Görüşmelerin başlaması ve sürecin ilerlemesi için HDP’nin bizim dediğimiz çizgiye gelmesi, Öcalan’ın örsüyle Kandil’in çekici arasından kendini kurtarması, bize biat etmesi gerekir!
4- “Kamu düzeni” sağlanmazsa çözüm süreci filan olmaz. Biz çözüm sürecine mahkum değiliz. Çözüm süreci kamu düzeninin alternatifi değildir!
Cumhurbaşkanından başlayarak etkili-yetkili zevatın söylediklerinin özeti olan yukarıdaki iddialar, elbette olup biteni az çok izleyen her aklı başında kişi için derin çelişkiler içermektedir.
Eğer iddia edildiği gibi “Çözüm Süreci”, “Hükümetin milli birlik ve bütünlük projesi” ise AKP Hükümeti görüşmeleri “askıya alarak”, rakiplerine kızarak kendi projesini durduran bir aptal müteahhide benzemez mi?
Ya da bu proje sadece kendisininse ve süreci ortak götürdüğü muhatabı yoksa bugüne kadar bu “görüşmeler” neden yapıldı?
Yok, “Proje benim ama yanıma ortak aldım” diyorsa, süreci birlikte götürmek zorunda kaldığı siyasi güçlere, “Sen bana biat etmezsen bu süreç yürümez” demek ya da onlara sürekli “Vandallar”, “teröristler” gibi ağır suçlamalar yapmak, karşı tarafı sorunun çözümü için tasfiyesi edilmesi gereken güçler olarak görmek, onları sürekli tahkir etmek,… “Çözüm Süreci”nde birlikte hareket etmekle uzlaşabilir midir?
“Kamu Düzeni olmazsa çözüm süreci de olamaz demek”, “Kamu Düzeni”nin tamamen “izafi” ve içeriğinin siyasi odaklara, yere ve zamana göre değişebileceği dikkate alındığında (Kürt siyasi güçlerine göre kamu düzeni ile Hükümetin kastettiği kamu düzeni, Diyarbakır’da ve İstanbul’daki kamu düzeni, vb.), “kamu düzeni” şartı, “Her şeyin bugün olduğu gibi kalmasının savunulması” olmaz mı?
Gerekçesi ne olursa olsun, bugün “Çözüm Süreci”yle ilgili görüşmelerin durdurulması ve onun etrafındaki tartışmalar da bir kez daha göstermektedir ki; sürecin bugün en “kritik sorunu”, Hükümetin Kürt siyasi güçlerini sürecin meşru ve gerçek muhatabı olarak görmesi, onları sürecin asli unsuru olarak gören bir siyaset ve ahlak çizgisine geçmesidir.
Bugün, Hükümete herhangi bir fatura çıkarmayacak bu yaklaşım değişikliği bile kendi başına pek çok sorunu çözecek; sürecin ilerlemesinin yol haritasını (PKK’nin terörist örgüt listesinden çıkarılmasından Öcalan’ın koşulları, ana dil, özerklik,…) anlaşılır hale getirecektir.
Aksi halde bugün artık, Hükümetin her bunalıma, kaos yaratarak pragmatist çözümler bularak ilerleyebileceği (Bugüne kadar böyle yaptı) bir yer kalmamıştır.
Tıpkı Alevilerin “inanç özgürlüğü” ve “eşit yurttaşlık” (laiklik) hakları talebine Hükümetin; Sünnilere tanınan ayrıcalıkları kaldırmak ve devletin dinin, inancın alanından çekilmesiyle değil de “Türbelere parasız girmek” için numaralara başvurma, cemevleri için vakıfların üstünden para aktarma, “Dedelere maaş bağlama” manevralar yapma, Alevi örgütleri arasında ayırım yapma,… sorunun çözümünden çok Aleviler içinde bölünme yaratma girişimleriyle yanıt vermeye çalışması gibi!
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00