Yukarıdaki soruyu yanıtlamak bugün pek çok insana epeyce kolay gelebilir. Bu soruya “Geçimimi sağlamam, ekmek parası kazanmam gerekiyordu, gittim iş buldum ve işçi oldum.” diye bir yanıt verilebilir. Soma’da ya da Ermenek’te çalışan bir maden işçisi bu soruya “Daha önceleri tarımla uğraşıyorduk, tütüncülük, zeytincilik, ya da diğer tarımsal ürünlerini üretip, geçimimizi sağlıyorduk, artık bunların üretilmesi bizim için olanaksız hale getirildi, madende işçi olduk”diye yanıtlayabilir. Bu yanıtlar yalın bir gerçeğin dile getirilmesidir. Ölme olasılığını bile bile o güvensiz madenlere inip çalışmak zorunda kalmanın nedenini de açıklar. Buradan anlaşılır ki işçi olmanın ardında büyük bir toplumsal dönüşümler tarihi yatar.
Bu dönüşümün tarihini burada elbette uzun uzun anlatamayız. Kaba çizgileriyle belirtmek gerekir ki, bir insanın işçi olabilmesi için “Özgür olması, emek gücünü özgürce satabilmesi” yani emeğinin özgürleşmesi gerekir. Bu şu anlama gelir ki, kişi kendisi hakkında kendisi karar verebilmeli, hiç bir feodalin, ağanın, soylunun malı olmamalı, aşiret, klan bağlarından kurtulmuş olmalıdır. Ama bu da yetmez! Bu kişi aynı zamanda özgür küçük üretici de olmamalıdır. Yani küçük bir toprağı, zanaat işliği, işini görecek küçük üretim araçlarına da sahip olmamalıdır. Yani mülksüzleşmeli, onun mülksüzleşmesi üzerinden elinde büyük miktarda mülk biriktirmiş sermaye sahibinin ücretli iş gücü talebine yanıt verebilir durumda olmalıdır.
İşte bu süreç, yani mülksüzleşme ve özgür emekçi haline gelme süreci epeyce acılı, sancılı hatta kanlı bir süreçtir. Marx Kapital’de İngiltere, İskoçya vb. için bu süreci uzun uzun anlatır. Özgür küçük üreticiler topraklarından zorla sürülmüş, bu sürülme işi yasalarla güvence altına alınmış, yasaya uymayanlar sert biçimlerde cezalandırılmış, sonuçta onların topraklarına, küçük üretim araçlarına el konulmuş, bütün bunlar kapitalistin elinde sermaye olarak birikmiş, yoğunlaşmıştır. Bu tarih aynı zamanda modern işçi sınıfının ortaya çıkış tarihidir. Bu tarih yaşanmadan, bu süreçlerden geçilmeden işçi olunmuyor. Elbette bu süreç her ülkede eş zamanlı yaşanmıyor, geçiş biçimleri çok farklı biçimleri alabiliyor, süreçler çok karmaşık ilerleyebiliyor.

İşte bütün bunları açık bir biçimde görebilirsek: neden küçük üreticinin kendine yeterli ekonomisinin büyük sermaye -tekeller- tarafından yıkıldığını, neden geçim araçlarının ellerinden çekilip alındığını, bu üreticilerin bir kısmının özünde kendi topraklarında ki kiracılar olarak bu tekellerin sözleşmeli üreticileri haline geldiğini, bu kadar “şanslı” olmayanların geçim uğruna ölümü göze alarak ölüm çukurları gibi çalışan madenlere inmek zorunda kaldığını, neden zeytin ağaçlarına kıyıldığını, tütün üretimine saldırıldığını, bağımsız küçük tarımın giderek neden olanaksız hale getirildiğini, ulusal baskı nedeniyle köyleri yakılan Kürt köylülerinin ucuz iş gücü olarak şehirlere yığıldığını anlayabiliriz.

İşleyen ve egemen olan bu sermaye ilişkilerinin gerisinde tüm heybetiyle devlet durmaktadır. Bütün bu süreç özelleştirmeler, kamulaştırmalar, taşeronlaştırmalar, teşvikler, vergi kolaylıkları vb. ile güvence altına alınır ve büyük sermayenin çıkarına bir disipline bağlanır. Arada bir işçi emekçi halkın biriken, patlayan öfkesi nedeniyle bazı geri adımlar atılır, göstermelik düzenlemeler yapılır. Ama halk hareketi durgunlaşıp geri çekildiğinde yeniden eskiye dönülür ve uzun mücadele süreçleriyle yıpratılmış, yorulmuş halkın elindeki haklar yeniden gasbedilir.

Evet işçi olma süreci acılarla, ölümlerle, yoksulluğun derinleşmesi ile, sefaletle, yıkımlarla ilerlemektedir. Ama sürecin sonunda ortaya çıkan sadece sefalet, ölüm ve yıkım değildir. Bu süreç modern bir işi sınıfını da yaratır, bu sınıf eninde sonunda örgütlenmiş bir güç olarak büyük sermayenin, kapitalizmin karşısına çıkar. Elbette suyuna, havasına, ağacına, toprağına sahip çıkan  mücadeleci bir halk da ortaya çıkar. İşçi olma süreci zorlu bir süreçtir, ama bu işçilerin, bütün bu emekçi halkın önüne düşerek içine doğdukları dünyayı değiştirme, yeni bir dünya kurma mücadelesine atılmalarının önü de başka türlü açılmıyor, tarih başka türlü ilerlemiyor!

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Milyonlar ‘fitre’lik, iftar sofraları boş

Milyonlar ‘fitre’lik, iftar sofraları boş

Erdoğan-Şimşek programıyla ücretleri açlık sınırının altına inen asgari ücretli işçiler ve emekliler, ramazan ayının ilk iftarını boş sofralarda karşılıyor: “Kırmızı eti zaten görmüyorduk, bu sene orucu açacak zeytin bile alamıyoruz…” Diyanet İşleri Başkanlığı da ‘Asgari ücretliler ve emeklilere fitre verilebilir’ fetvası yayımlamıştı.

İftar sofrasına 1 yılda gelen zam: Yüzde 45

Dört sene içinde güllaça gelen zam: Yüzde 1100

Pideye 2 yılda gelen zam: Yüzde 150

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
1 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et