Devletli ecdadımızdan bir örnek: Üçüncü Murat
Kanuni Sultan Süleyman’ı Muhteşem diye anan tarihçiler onun torunu III. Murat’tan (1546-1595) hiç de hayranlıkla söz etmezler. Döneminin “Osmanlı düzeninin bozulmaya ve sarsılmaya başladığı sıralar” olduğu vurgulanır.
III. Murat’ın dönemi özetlenirse olumsuz durumlar şöyle özetlenir: İran’la çıkan anlaşmazlıklarda İran’daki karışıklıklardan faydalanılamadı, savaşlar karşılıklı geçici zaferlerle uzadı. Avusturya ile olan anlaşmazlık ve savaşlar Eflak, Boğdan ve Erdel’in ayaklanarak Avusturya’ya bağlanmasıyla son buldu.
İngiltere’ye ilk ticari imtiyazların verildiği bu dönemde uzun süren savaşlar ekonomiyi sarsmıştı. Saraylılar devlet yönetimine karışıyor rüşvet karşılığında memuriyetler yetersiz kişilere veriliyordu.
Köylüler fazla vergi yüzünden köylerini bırakıp “kapıkulu” denilen devlet görevliliklerine (daha çok askerlik görevleri) katılmayı seçtiler. Bu durum sayıları artan kapıkulu askerlerine ücretlerinin ödenmesini zorlaştırdı. III. Murat’ın bu aradaki imar faaliyetleri ise Mekke su yollarının onarımı, Haremi-i şerif’in onarımı,Manisa’da Muradiye Külliyesi Beşiktaş’ta Yahyaefendi Türbesi yapımıdır.
Tarih Vakfının yayımladığı Sultan III. Murat’ın Rüya Mektupları (Kitabü’l –Menâmât) bize farklı bir padişah portresi çizer. III. Murat gördüğü bir rüyayı yorumlayan şeyhine mektuplar yazar. Bu tasavvufta bir gelenektir. Ancak rüyaları okuduğunuzda padişahın kendisine Haktan hitap geldiğine inandığını görürsünüz. Dervişliği alçakgönüllülük olarak yorumlamaya alışıksanız, üst perdeden konuşan bir dervişle karşılaşmakla afallarsınız.
Bu arada, dönemin aydınlarından Gelibolulu Mustafa Ali’nin eserlerinde ayrıntılarıyla dile getirdiği “Halk arasına karışmayan sultanın yokluğunda artan yolsuzluk, usulsüzlük ve rüşvete, adaletsiz ve haksız atamalara karşı eleştirilerini”, hem Gelibolulu Mustafa Ali’nin hem de Selaniki Mustafa’nın tarihinde yer alan “Bizzat sultanın kendisinin dahi dünyaya olan tamahını ve hazineyi doldurma hırsını keşfeden Şemsi Paşa tarafından rüşvete alıştırılışı” sorunlarını hatırlarsınız.
Ve şeyhine yazdığı mektuplarda kendine görünen hayallerde, onu bir ahir zaman peygamberiyle boy ölçüştüren seslenişlere inanışının (ve övünüşünün) trajedisini fark edersiniz. Yüce makamlarda olduğuna inanan bir dervişin bu inancının tuzağını fark etmeyecek derecede kendinden geçmiş olduğu, en azından kibir içinde olduğu sezilebilir.
Üstün ilahi işaretleri aldığına inanan bir devletlinin şeyhine İran’la savaşlarda alınan olumsuz sonuçların gelen ilhamlara uymayışını kavramayıp sebebini soruşuna acımaktan fazlası gelmez elinizden.
İstanbul’da yeni çıkan Kasımpaşa’da on bin, Yedikule’de on bin müritli bir emirin (şeyh olmalı) durumunu, bu adamın Celali olup olmadığı, mucize gösterip göstermediğinin araştırılmasını isteyişine de, kendisine büyü yapılıp yapılmayışını merak edişine de şaşabilirsiniz. O gaipten gelen övgülerden hiç şüphe etmeyen, ama savaşlar için gelen ilhamlar gerçekleşmeyen kandırılmış bir evliya ile karşı karşıyasınızdır.
Kanuni’nin torununun manevi makamlara inanırken, savaşlarda da ilhamlara inanışının acılarını halkın ödediği açık. Keşke sultan cedlerimiz, manevi yükselişlerine inanınca dünya işlerinden caymayı bilselerdi.
Evrensel'i Takip Et