Cumhurbaşkanı Erdoğan bir vesile ile kurulan her kürsüye çıkıyor ve oradan en geri ve ilkel duygulara hitap ederek onları uyandırmaya, harekete geçirmeye çalışıyor. Ateşe başladığında hedefe koydukları güncel politikanın ihtiyaçlarına, öne çıkan sorunların niteliğine göre değişiyor. Bu hedef bazen iş cinayetlerine kurban giden işçiler oluyor, bazen toplumsal, hukuksal eşitlik ve adalet isteyen kadınlar, bazen işini dürüstçe yapmak isteyen basın mensupları, bazen de farklı mezheplerden, dinlerden insanlar, bazen de doğrudan muhalif gördüğü kesimler oluyor.

Erdoğan bu hitaplarında bazı sözcükleri özenle seçiyor ve kafalara yerleştirmeye çalışıyor. Bu sözcüklerden birisi de fıtrat. Yaradılış, doğuştan vb. anlamlara geliyor. Erdoğan’a bakılırsa iş cinayetine kurban gitmek “işin fıtratında” var, kadınlar erkeklerle eşitlikten bahsedemezler bu “fıtrata aykırıdır” vb.. Böylece kafalara kazınmak istenen düşünce şudur; herkes bulunduğu yere, konuma, içinde bulunduğu duruma razı olsun, bunu değiştirmeye çalışmasın. Tanrının, devletin, düzenin, sermayenin isteği ve çıkarı budur, herkes bunu kabul etmeli, boyun eğip oturmalıdır!

Ya boyun eğip oturmazsa ne olur? O zaman devleti ve düzeni koruyan kurumlar harekete geçerler, polislerin copları, TOMA’ların gazı, suyu, kurşunlar, mahkemeler, jandarmalar vb. gereğini yaparlar. Bu da yetmezse “Evde tutmakta zorluk çektikleri” AKP hükümeti destekçileri de devreye sokulur, sopalarlarla, palalarla “kamu düzeni” korunur. Ama öyle anlaşılıyor ki, artık bütün bunların da yetmediği, yetmeyeceği bir yere doğru gidiliyor. Sokakların, mahallelerin içine doğru girilmesi, orada “yerleşik” destekçi kesimlerin farklı biçimlerde harekete geçirilmesi gerekiyor.

Erdoğan, Esnaf ve Sanatkarlar Şurasında kendisi için kurulan kürsüden konuşurken şunları söylüyor; “Bizim medeniyetimizde esnaf ve zanaatkarlar gerektiğinde askerdir, Alperendir,...polistir, mahallenin bekçisidir, eminidir...vb...” Buradan mahallenin bakkalından şoförüne kadar esnaf ve sanatkarlara yapılan çağrı “kamu düzeni” için devlet ve hükümetle iş birliği yapma, en küçük sokağa kadar hükümet denetiminin sağlanması için çaba gösterme çağrısıdır. Bu kesimlerin hükümetin “sivil” ayakları olarak, her türlü muhalefete karşı harekete geçmelerini isteme çağrısıdır bu. Ama Gezi günlerinde benzer işlere soyunmuş olanların yaptıkları hatırlandığında son derece uğursuz bir çağrıdır bu.

Devletin başından, hükümetin başına kadar, destekçi sermayeden, havuz medyasına kadar, oradan önlerine birkaç kırıntı atılan sokak güçlerine kadar, harekete geçirilen devlet ve hükümet organlarına kadar, bütün bu güçler halk arasında giderek büyüyen öfke ve mücadele eğilimlerini bastırmak üzere organize edilmeye çalışılmaktadır. Bunun için dini duygular, geleneksel ön yargılar ustaca kullanılmakta ve harekete geçirilmek istenmektedir.

Halkı bölmek, bu bölünmeyi mümkün olduğunca derinleştirmek ve yaygınlaştırmak, bu bölünmüşlük üzerinden iktidarlarının ömrünü uzatmak Erdoğan ve AKP Hükümetinin temel yönetim ilkelerinden birisidir. Bugün işçi ve emekçi halkın hafife alınamayacak bir kesimi üzerinde Erdoğan ve AKP Hükümetinin etkisi bulunmaktadır. Erdoğan ve AKP Hükümeti bu kesimler üzerindeki etkilerini ve onların desteğini kendilerinin en büyük toplumsal dayanağı ve meşrulaştırıcı gücü olarak görmektedirler.

Ama oy verip destekleyen güçlerin desteği ve güveni sınırsız ve koşulsuz değildir. Giderek kötüleşen yaşam koşulları, patlayan yolsuzluk skandalları, “Harun gibi gelip, Karunlaşanlar”ın görülmesi, toplumsal yaşamın her alanında giderek artan müdahaleler, Erdoğan ve AKP Hükümetinin toplumsal tabanında onu giderek zayıflatan bir etkide bulunmaktadır. Patlayan her işçi mücadelesi, havasını, suyunu, toprağını korumak üzere harekete geçen her halk kesimi, demokratik, laik bir yaşam isteyen güçlerin mücadelesi, geleceğine sahip çıkmak isteyen gençliğin mücadelesi, kardeşliği eşit, demokratik haklar üzerinden kurmak isteyen Kürt hareketi, Erdoğan’a ve AKP Hükümetine meydanın boş olmadığını sürekli göstermektedir. Ülkenin geleceğini de Erdoğan ve AKP Hükümetinin karanlık emelleri değil, işte bu güçlerin mücadelesi belirleyecektir.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

101 milyarlık gasp

101 milyarlık gasp

Enflasyonla mücadele adı altında uygulanan Erdoğan-Şimşek programı, enflasyonu düşürmüyor ama ücret ve maaşları acımasızca ezmeye devam ediyor. DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı. “Enflasyonun nedeni ücret zamları” yalanının foyası da açığa çıktı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek imzasıyla taşıt alım satımı hariç ülkedeki tüm alım satım işlemlerinde dövizle ödemenin önü açıldı.

Evrensel'i Takip Et