02 Aralık 2014 00:59

Petrol fiyatları üzerine: Güvenlik mi kâr mı?

Petrol fiyatları üzerine: Güvenlik mi kâr mı?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Dünya siyasetini açıklarken, devletlerin güvenlik çıkarlarına mı, yoksa sermayenin ekonomik çıkarlarına mı bakmalı? Önümüzdeki dönemde Marksist uluslararası ilişkiler kuramının çıkış noktası bu soru olacak. Güncel yaklaşımlar içinde iki genel eğilimden bahsedebiliriz. Birincisi, Sosyolog Immanuel Wallerstein’in Marx’tan ve Braudel’den esinlenerek geliştirdiği dünya sistemi kuramıdır. Bu yaklaşımın önde gelen temsilcilerinden Christopher Chase-Dunn dünya ekonomisi ve dünya siyaseti arasındaki ilişkiyi irdelerken “iki mantık mı, tek mantık mı” sorusuyla başlar ve her ikisinin de dünya sistemine hakim kapitalizm mantığına göre işlediğini savunur. İkinci eğilim Marksist Coğrafyacı David Harvey’in ifade ettiği gibi devletlerin ülkesel (territorial) mantığıyla sermayenin mantığı arasında farklılık olduğunu öne sürer. Tartışmaya bu köşede doyurucu bir katkı yapmak mümkün değil, ancak diyalektik bir yaklaşımda siyaset ve ekonomi arasındaki mutlak bir ayrımın kabul edilemeyeceğini ve aynı olgunun bir açıdan bakıldığında siyasi, başka bir açıdan bakıldığına iktisadi bir olgu olarak görünebileceğini belirtelim. Sermaye sınıflar arasındaki tahakküm ilişkilerinin ifadesi olduğu gibi, siyasi irade ve gücün sınırları sermayenin büyüme dinamiğiyle sınırlıdır.
Petrol fiyatlarındaki düşüş ve 27 Kasım’da Viyana’da toplanan ve petrol fiyatlarındaki düşüşe ilişkin yapılacakların tartışıldığı OPEC zirvesini bu açıdan değerlendirmek gerekir. Petrol fiyatlarındaki düşüşün Rusya’yı köşeye sıkıştırmaya çalışan ABD ve Batılı müttefiklerin Suudi Arabistan eliyle gerçekleştirdiği bir hamle olduğuna ilişkin yaygın ve sık dile getirilen görüş salt iradi faktörleri (devletlerin siyasi çıkarlarını) hesaba kattığında eksik kalmaktadır. Der Spiegel dergisi bu açıklamayı eleştirirken, aslında Suudilerin fiyatları düşük tutarken sadece diğer OPEC ülkeleri ve Rusya’yı vurmakla kalmadığını, ABD’li küçük şirketlere de zarar verdiğini vurgulamakta (10.11.2014). Buna göre kârların giderek düşmesiyle bu firmalar üretimi düşürmek zorunda kalabilir ve kaya petrolü patlaması kısa sürede sönümlenebilir. Bu görüş de sermayenin temel dinamiklerini göz ardı ettiğinden yanlış bir sonuca varmaktadır. Somut durumu tahlil ederek başlayalım.
Petrol fiyatlarındaki düşüşün başlıca nedeni ABD’deki küçük şirketler tarafından geliştirilen hidrolik çatlatma (hydraulic fracking) teknolojisidir. 1970lerin başından itibaren Amerikan petrol ve gaz kaynaklarının “olgunluğa” ulaşmasıyla, büyük petrol şirketleri yabancı ülkeler ve okyanus dibindeki kaynaklara yöneldiler. Bu yatırımlar hem muazzam bir sermaye hem de getiri için ciddi bir bekleme süresi gerektiriyordu. Böyle bir baskı altında büyük şirketler birleşmeye başladı. Buna karşılık küçük şirketler ya teknolojik bir atılımla verimliliği arttıracak ya da piyasadan silinecekti. Tazyikli su, kum ve çeşitli kimyasallarla yatay bir şekilde kayaları parçalama tekniği bu ortamda geliştirildi. Bu teknolojinin başını çeken küçük şirketlerden birinin CEO’su Robert A. Heffner bunu “klasik Yankee dehası” olarak tanımlıyor. Kapitalist mitolojinin mucit girişimci efsanesine yeni bir örnek teşkil eden Heffner’in açıklamasına göre bu teknoloji ABD’den başka bir yerde ortaya çıkamazdı, çünkü Amerikan hukuk sistemi toprak sahiplerine sadece yer üstündeki toprağı değil, yer altındaki mineralleri de kullanma hakkı veriyor. Büyük kaya gazı rezervlerine sahip Avrupa (özellikle Polonya, Fransa) ve Çin’de ise böyle bir hukuki düzenleme yok. Citi uzmanlarından Edward L. Morse hukukun yanında ABD’de riskli yatırımları destekleyen sermaye piyasasının varlığına dikkat çekiyor. Yeni teknoloji sayesinde Amerikan kaya sektörü yüzde 25’lik bir verimlilik artışı sağladı. 2010’dan bu yana Amerikan gaz üretimi yüzde 25 artarken, petrol üretimi 2008’den bu yana yüzde 60 arttı. Bütün bunlar 2020’ye kadar ABD’nin GSYİH’na yüzde 2.8 oranında katkıda bulunacak ve 3 milyon kişiye istihdam yaratacak. Amerikalı tüketiciler gaz masraflarında dünyadaki tüketicilere nazaran yıllık 300 milyar dolar tasarruf ediyor. 2020’ye kadar Amerikan hane halkı elektrik masraflarında dünyaya nazaran yıllık 30 milyar dolar tasarruf edecek (Foreign Affairs, mayıs-haziran 2014).
Marksist bir yaklaşımdan bu süreç sermayenin organik bileşiminin artması olarak tartışılabilir. Verimlilik artar ancak kâr oranı uzun vadede kaçınılmaz olarak düşer çünkü verimlilik arttıkça emek gücünün sömürüsünden elde edilen artı-değerin oranı düşer. Sonuçta kârlılığı koruyabilmenin yolu piyasayı rekabete kapatmak ve kartelleşmektir. Başka bir ifadeyle önümüzdeki dönem kaya gazı teknolojisini başlatan küçük şirketlerin yerlerini büyük şirketlere bıraktığı bir süreç gelişecek ve dünyanın geri kalanındaki toprak mülkiyetinin niteliğinin değiştirilmesi kavgası verilecektir (ABD’deki kaya rezervleri dünyadaki toplam rezervlerin yüzde 15’ine tekabül ediyor). Mülkiyet haklarına ilişkin her kavga sınıf kavgasıdır. Sosyalistler tahlile buradan başlamalı. Meselenin jeopolitik boyutunu haftaya ele alalım.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa