09 Aralık 2014 00:59

Petrol fiyatları ve Rusya

Petrol fiyatları ve Rusya

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Geçen hafta petrol fiyatlarındaki düşüşün üretim teknolojisindeki bir değişimden kaynakladığına değinmiştim. Fiyatlardaki düşüş öncelikle ekonomisi petrole dayanan devletlerin gelirlerini vuruyor. Bunların içine Venezuela, İran ve Rusya gibi ABD’yle neredeyse düşmanca ilişkiler içinde olan ülkeler de var. Amerikan müttefiki olan Suudi Arabistan’ın son OPEC toplantısında petrol arzında düşüşe gitmeyi reddetmesi birçok yorumcu tarafından Amerikan-Suudi hattının, bu devletleri zayıflatan bir manevrası olarak algılandı. Bu yorum elbette yanlış değil ancak eksik. Nitekim bu hareketin önemli bir amacı dünya petrol piyasasında hakimiyeti sağlayabilmek. Piyasanın siyasi hakimiyeti kuran ve pekiştiren bir kurum olduğunu tahlil etmeden güncel dünya ekonomisi ve siyaseti arasındaki ilişkileri görebilmek mümkün değil. 

Petrol fiyatlarındaki son gelişmelerin Rusya’ya etkisini bu açıdan değerlendirmeli. Rus Merkez Bankası önümüzdeki iki yıl için büyüme beklemiyor. Yıllık enflasyon oranı yüzde 9’a doğru yükselirken, ruble yılbaşından bu yana yüzde 30 değer kaybetti. Putin’in Ukrayna’daki siyasetine tepki olarak hayata geçirilen yaptırımlardan ötürü Rus bankaları ve şirketleri Batı sermaye piyasalarından dışlandı. Buna rağmen The Economist gazetesi bu dönemin ne Sovyetler Birliği’ni çöküşüne götüren 1980’lerin ortasındaki ekonomik kriz, ne de 1998’de Rusya Federasyonu’nu iflasa götüren krize benzediğini belirtiyor. “Genel hava iç karartıcı olsa da” diyor gazete “panikten çok uzakta. Rusya’nın dış borcu GSYİH’nin sadece yüzde 35’i düzeyinde; çevik, uyum sağlayabilen ve ithal malları ikame eden malları ülke içinde üreterek bir ölçüde büyümeye katkıda bulunabilecek bir özel sektöre sahip; en önemlisi petrol fiyatları şokunu bir nebze yumuşatan dalgalı döviz kuru var” (22.11.2014). Rublenin değer kaybetmesi Rusya’nın bütçesini dengeleyebilmesini sağlıyor, çünkü petrol fiyatları düştükçe ruble de düşüyor ve böylece petrol gelirleri ruble cinsinden aynı düzeyde kalıyor. Eğer ithalatı 2000’de 45 milyar dolardan 2013’te 341 milyar dolara fırlamamış olsaydı bu durum Rusya’da pek sıkıntı yaratmayabilirdi. Ancak ithalatı bu düzeyde olan bir ülkede para birimindeki değer kaybı yükselen enflasyon oranı ve dış ticaret açığına yol açıyor. 

2013’te GSYİH yüzde 1.3 oranında büyürken, aynı yıl yüzde 11.5 oranında büyüyen Rus finans sektörünün de başı belada. Rublenin değer kaybı karşısında ülkede dolar talebi artmış durumda. Buna cevap olarak da bankalar dolar cinsinden mevduat hesaplarındaki faizleri yükselttiler. Bankalardaki özel kasalara yönelik talepteki artış döviz stoklama döneminin başladığına işaret ediyor. bu gelişmeler karşısında Rus Merkez Bankasının Başkanı Elvira Nabiullina geçtiğimiz ay faizleri yüzde 9.5’e yükselterek değer kaybeden rubleyi korumaya çalıştı. Ancak The Economist’in de belirttiği gibi Rusya’nın dertlerinin kökeninde ithalatı ikame edecek bir üretim artışının gerçekleştirilememesi yatıyor. Özellikle Sovyetler Birliği’nde devlet tarafından desteklenen tarımdan piyasanın belirlediği tarıma geçiş, Rus halkının başlıca tüketim kalemini oluşturan tarım ve hayvancılık sektöründe bir çöküşe yol açtı. 1991’de 13 milyon ton olan toplam et üretimi 2001’de sadece 5 milyon tondu. Bu konuda kısa vadede para politikasının yapabileceği pek bir şey yok. Et, süt, yumurta gibi temel gıda maddelerinde ithalatı ikame edebilecek bir yerli sektör yok (The Economist, 15.11.2014). 
Başka bir ifadeyle, halk ya yiyecek bulamayacak ya da dış ticaret açığı giderek büyüyecek, fiyatlar artacak ve sonunda halk yine yiyecek bulamayacak. Her iki durumda da Putin rejiminin sıkıntıya gireceği açık. Yiyecek bulamayan halk siyasi bir muhalefet üretebilirse bunun sorumlusu ABD veya petrol fiyatları değil, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından bu yana Rusya’yı bir piyasa ekonomisine dönüştüren siyasi kadrolardır. Sonuçta Rus danalarını Amerikalılar yemedi.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa