11 Aralık 2014

Sarayın nesi olur? Soytarısı.
Soytarı, Doğu’da dalkavuktur.
Soytarı, dalkavuğa göre daha şen handandır.
Nüktedan, civelek, hazırcevap…
Kimileyin kralı bile alaya alır, sözünü esirgemez.
Dalkavuk, öyle midir?
Padişah, burnunu çeker, yerine dalkavuk hasta olur.
Sallamaktan günde üç kavuk eskitir, beş püskül düşürür.

Padişahın hınk deyicisi,
aman efendim yaman efendimcisi,
evet efendim sepet efendimcisidir.
Padişah, sever dalkavukları.
Besler, büyütür. Sadrazam eder, kolağası kılar.
Onların güçsüzlüklerinde kendi gücünü sınar.
Onların cehaletinde kendi yarım aklını ulemadan sayar.

Onların yalakalıklarıyla özgüvenini, saltanatını cilalar.
Onlar, boyun eğdikçe iktidarını güçlü, toprağını bayındır sanır.
Onlar, yoksulluğu, ikiyüzlülüğü kutsadıkça varlığını sonsuz beller.
Sarayının helalarını gümüşten,
bardaklarını altından döktürür.
Halkı çöplüklerde bir dilim ekmek için eşinir,
bebeler kırık camlı gecekondularda ölürken  
o, bin yüz elli küsur odalı saraylarda zümrüt düşler görür.  

Soytarı kiliseyi tanır, dalkavuk camiyi…
Biri günah çıkarır, biri secdeye varır.
Efendileriyse camiyi de kiliseyi de
sarayın müştemilatı, propaganda bürosu gibi kullanırlar.
İşleri düşerse inerler oraya.
Halkı oyalayacakları, yalanlarına inandıracakları zaman…

Şan şöhret, para pul, debdebe şaşaa…
Kutsal kitapları çıkarlarına göre kesip biçerler.
Komşusu açken tok yatan da onlardandır,
komşusu uyurken tavuklarının yumurtalarını aşıran da…
“Bir lokma, bir hırka. Kul hakkı, yetim hakkı.”
deseler de en sevdikleri söz,
“Dünyada mekân, ahrette imandır.”
Çalarlar çırparlar.
Dalkavukları da çöplenir dünya malından.  
Bu yüzden ne padişah, padişahlığından vazgeçer
ne dalkavuk, dalkavukluğundan.
Memleket, yağma Hasan’ın böreğidir.
Yiyene bin akçe, yemeyene bin akçe…
Halk, soymak söğüşlemek için düşer akıllarına.
Halksa bazen padişahtan çok, padişahçı;
dalkavuktan çok, dalkavukçudur.

Padişahım çok yaşa, der; padişah, sarayına saray katar.
Padişah, dalkavuklarına kese kese altın, mal mülk,
sahte itibar bağışlar. Bilir ki itibardan tasarruf olmaz.
Padişahın yanık sesli türkücüleridir, muharrirleri,
kolpa münevverleri, zanaatçıları, kumpanyacılarıdır.
Dalkavukları çatlatan bir itaatle üç kuruş için ruhlarını çamura,
vicdanlarını batağa sererler.
Padişahın zulmünü güllük gülistanlık görürler.
Halklarına ihanet ederler,
padişahın altın kaplarındaki zehri şerbet sanırlar.
Onlar çanak yaladıkça padişahlarının ömrü daha da uzar.

Dalkavuk ikiyüzlüdür.
Gidene ağam der, gelene paşam.
Eğildikçe kavuk düşer, kel görünür
ama kendilerini sırma saçlı sanırlar.
Devran döner, çark kırılır.
Padişah da dalkavuk da zulümlerinin altında kalır.
Tarih, ikisini de çok düşürdü defterinden.
Padişahları da dalkavukları da çok gördük,
yeter ki boyun eğip de halk düşürmesin kavuğunu, külahını.

Yeter ki halk bir gün “Yeter bunca zulüm!” desin.
Bunun için “Saraylar saltanatlar çöker / kan susar bir gün / zulüm biter /
menekşeler de açılır üstümüzde / leylaklar da güler /
bugünlerden geriye bir yarına gidenler kalır” diyordu Adnan Yücel de Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek” şiirinde.

Evrensel'i Takip Et