Yoksa 'Passolig' masum mu?
Kabak tadı verdi, biliyorum ama yazmasam da gönül razı gelmiyor.
Farkındaysanız bir süredir hem televizyonlardaki spor programlarında, hem gazete köşelerinde anlı şanlı spor yazarları tribünlerdeki “taraftar azlığını”nın nedenleri üzerine kafa yoruyorlar. Birçoğunun sponsoru “passolig” olduğu için doğal olarak “passolig uygulaması” nedenlerden biri olarak sayılmıyor, utangaçça adının geçtiği yerlerde ise en az etkileyen neden olarak sıralanıyor. “Passoligi” masum göstermek için analiz yapanların en popüler gerekçesi sahada oynan futbolumuzun yerlerde sürünmesi. Birçok yorumcuya göre kötü futbol taraftarların statlardan uzaklaşmasının en önemli nedeni. İlk bakışta makul gibi görünse de bu saptamanın önemli defoları olduğu birkaç soruyla hemen ortaya çıkıyor. Futbolumuzun düzeyi geçmiş senelerde daha yüksek miydi ki statlar doluyordu? “Tribüncü” olarak anılan ve statların esas nüfusunu oluşturan taraftar gruplarının önemli bir kısmı “tribün faaliyetlerini askıya aldıklarını” açıklarken gerekçe olarak “kötü futbolu mu” gösterdiler yoksa e-bilet uygulamasını mı? Passoligin uygulanmadığı maçlarda tribünler neden diğerlerine göre daha fazla doluyor? Peki, Konya’da futbol daha üst seviyede mi oynanıyor ki Konya tribünleri dolarken, Anadolu’nun diğer tribünleri bomboş kalıyor? Sahi Konya’da “passolig” dağıtımı nasıl gerçekleşti? Sorular uzar gider ama bu kadarı bile “kötü futbol seyirciyi” kaçırdı argümanını boşa çıkartmaya yeter.
Bir diğer gerekçe ise, özellikle son günlerde Selahattin Duman’ın dile getirdiği, futbolun “aşırı tüketiminin” artık bir doygunluk yaratması. Burada bir haklılık payı var. Televizyonlarda Avrupa’nın bütün liglerini seyretmek artık mümkün. Yayıncı kuruluşun talepleri doğrultusunda 4 güne yayılan lig maçları, 3 güne yayılan Türkiye kupası maçları, neredeyse maç seyredilmeyen bir gün yok gibi. Gerçekten bu kadar aşırı olan tüketim bir süre sonra bıkkınlık getirerek taraftarların tribünlerden uzaklaşmasına neden olmuş olabilir mi?
Bu argümanda da önemli zayıflıklar var. Her şeyden önce televizyon seyircisiyle, tribün taraftarı çok farklı motivasyonlara sahip olan farklı kitlelerdir. “12 numara” olarak tanımlanan tribün taraftarı kendisini bir “tüketici” değil, takımının bir parçası sayar. Bu kesim için statlar 90 dakika zaman geçirilecek tüketim mekanları değil, çok daha fazla emek sarf edilerek yaşanılan sosyalleşme alanlarıdır. Dolayısıyla burada bir doygunluk ya da bıkkınlıktan söz edilemez. Kaldı ki eğlence ve sosyalleşme alanlarının çok kısıtlı olduğu Anadolu’nun pek çok şehrinde statlar neredeyse sosyalleşme sağlanacak yegane ortamlar olarak ortaya çıkar. En büyük taraftar kaybının Anadolu’da yaşandığı göz önüne alınırsa bu “doygunluk” saptamasını da yeniden gözden geçirmek gerektiği ortaya çıkar.
Bir kesim ise, “passolig” uygulamasının seyirci azalmasına neden olduğunu kabul ederek, bunun “katlanılması gereken bir maliyet” olduğunu, çünkü uygulamanın statlarda şiddeti, kötü ve küfürlü tezahüratı engellediğini iddia ediyor.
Peki, bu doğru mu?
Basit bir tarama yapalım, sadece geçen ay PFDK’nin (Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu) süper lig kulüpleriyle ilgili verdiği para cezalarına bakalım. Kasım ayında PFDK, Beşiktaş’a ve Bursaspor’a 2 kez, Fenerbahçe, Galatasaray, Trabzonspor, Sivasspor, Mersin İdmanyurdu ve Başakşehir’e ise 1 kez, taraftarların neden olduğu saha olayları, kötü ve küfürlü tezahürattan dolayı para cezası vermiş. İşin içine 1. Lig takımları da dahil olunca liste oldukça uzuyor. O zaman biz de soralım. Hani “passolig” uygulaması, saha olaylarını, küfürlü ve kötü tezahüratı bitirmişti? Demirören’e göre statlara gelmeyenler “istenmeyen seyirciler” ise bu para cezalarına neden olanlar “istenen seyirciler” midir? Sahi bütün bunları engellemek için “passolig uygulamasını” devreye soktuğunuza göre taraftarın yaptıklarından dolayı neden hala kulüplere yüksek para cezaları kesiyorsunuz?
Bu soruların hepsinin yanıtsız kalacağı ortada, olsun biz yine de soralım, ne de olsa “soru sormak” güzeldir.
Evrensel'i Takip Et