Rakibe saygı duymanın, hak ederek kazanmanın, onurlu ve erdemli mücadelenin, şampiyonluklardan ve kupalardan daha çok önemsendiğini kim iddia edebilir ki?.. Lafa gelince, “duruştan”, “onurdan”, “haktan”, “adaletten”, “ahlaktan” söz etmeyenini bulmak neredeyse imkansız. Buna karşılık, kazanmışsan; nasıl durduğunun, kazanmayı hak edip etmediğinin, ortada adaleti zedeleyecek herhangi bir yanlışlık/hata yapılıp yapılmadığının ve ahlaki açıdan bir sorun yaşanıp yaşanmadığının hiçbir önemi kalmaz. Öyle zamanlarda; Galatasaraylılık duruşuymuş, Fenerbahçelilik duruşuymuş, Beşiktaşlılık duruşuymuş, hiç kimsenin aklına bile gelmez...
Gelseydi eğer taraftarların gözünde Melo Galatasaray’ın, Emre ve Volkan da Fenerbahçe’nin en sevilen, en muteber oyuncuları arasında yer alabilir miydi?..
Taraftarlar; rakibe saygısızlığı, hakemlerle dalaşmayı ve mahalle kabadayısı tavrını kişilik özelliği haline getiren bu oyuncuları her fırsatta bağırlarına basıyorlar. Kulübü en iyi, bu oyuncuların temsil ettiğine, formanın hakkını en çok bu oyuncuların verdiğine inanıyorlar. Sorunlu oyuncuları bu denli el üstünde tutan taraftarların; onurlu, erdemli, ahlaklı, vicdanlı mücadele gibi bir önceliğe, beklentiye ya da kaygıya sahip olduklarından söz edilebilir mi?.. Takımları kazandığı sürece oyuncuların sportmenliğe aykırı, ahlaksızca hareketlerinden asla rahatsızlık duymazlar. Örneğin, oyuncularının hakemi aldatarak kazandırdığı penaltıyı sindirmekte zerrece güçlük çekmezler. Yine örneğin, göz göre göre kırmızı kart gören oyuncuları sahayı terk ederken, onları alkış yağmuruna tutarlar. Ne rakiplere yönelik sportmenlik ve ahlak dışı davranışları ne de takımlarını eksik bırakmaları, taraftarların bu oyunculara yönelik sevgisini, ilgisini azaltmaz. Çünkü bu oyuncular, sahada adeta kendilerini “paralamakta”, takımları adına her türlü “fedakarlığı” sergilemektedirler. Bu “fedakarlığın” içinde gaddarlık, provokasyon, saygısızlık, hakemlerle ve rakiple didişme yer alıyormuş, bu kimin umurunda ki?..
Son zamanlarda bir de “duruş” lafıdır gidiyor. Duruş söylemiyle güya, herkesten/diğerlerinden farklı hedef, beklenti, kaygı ve önceliklere sahip olunduğu vurgulanıyor. Oysa ortada yerleşik anlayışa ters düşecek; ne “onurlu, erdemli, ahlaklı mücadele” gibi farklı bir öncelik ve kaygı, ne de “Ne pahasına olursa olsun kazanmaktan” farklı bir amaç ve beklenti var. Herkes bal gibi de sadece ve ne pahasına olursa olsun kazanmanın peşinde. Bunun dışındaki bütün söylemler göstermelik...
G.Antepspor ile Beşiktaş arasındaki karşılaşmada buna bir kez daha tanık olduk. Gökhan Töre rakibine/meslektaşına, futbol/meslek hayatını bitirebilecek kadar şiddetli dirsek atıyor. Hakemler bu hareketi gözden kaçırıp cezasız bıraksa da, televizyondan herkes ne olduğunu net bir şekilde görüyor.
Beşiktaş İkinci Başkanı Ahmet Nur Çebi maçtan sonra bu pozisyonla ilgili olarak, “Beşiktaşlıyız, dürüst olmak zorundayız. Hakem Gökhan Töre’ye kırmızı kart gösterse kimse bir şey diyemezdi” yorumunu yapıyor. Laf mı yani bu şimdi?.. Zaten kim, ne diyebilir ve nasıl bir savunma yapabilir ki bu pozisyonla ilgili olarak?.. Dürüst ve vicdanlı olmak, boş konuşmalar yapmayı değil, Gökhan Töre’nin gaddarlığını karşılıksız bırakmamayı gerektirmez mi?..
Yöneticiler ya da teknik adamlar çıkıp, “Biz meslektaşına böylesi bir harekette bulunabilen bir oyuncuyu asla kadromuzda barındırmayız. Böyle oyuncularla şampiyon olacağımıza, kupalar kazanacağımıza, rakibe saygıyı ve onurlu mücadeleyi hiçbir koşulda elden bırakmayan oyuncularla sahaya çıkıp küme düşmeyi tercih ederiz” şeklinde açıklama yapıp ardından da bu açıklamanın gereğini hayata geçirebildiklerinde, ortada gerçekten farklı bir “duruş” olduğuna inanabiliriz ancak...
19 Aralık 2014
DİĞER YAZILARI
Dünya derbisiymiş!
27 Şubat 2025
Derbin mi var, derdin var
20 Şubat 2025
Yöneticilere inanılır mı?
13 Şubat 2025
Her şey eskisi gibi!
6 Şubat 2025
İçi yavan, dışı yalan
30 Ocak 2025
Galatasaray yerinde sayıyor
23 Ocak 2025
Transfere koşullanmak
16 Ocak 2025
Oyunu saha dışına taşımak
9 Ocak 2025
Hakemlere takık kafalar
2 Ocak 2025
Sorun oyunda mı, oyuncu da mı?
26 Aralık 2024
EVRENSEL'İNMANŞETİ

Peşkeşe ‘dur’ de!
Çayırhan Termik Santralinin özelleştirilmesi için alınan ve genelde mal değerinin yüzde 10 düzeyinde belirlenen geçici teminat bedeli 250 milyon TL oldu. Bu bedel madenin sadece 3.5 günlük kazancına denk geliyor. Satışa karşı direnişi sürdüren madenciler, ‘Yağmayı durduralım’ çağrısı yaptı.
Evrensel'i Takip Et