21 Aralık 2014 01:00

'Cek'li, Cak'lı üslup' meselesi (2)

'Cek'li, Cak'lı üslup' meselesi (2)

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kirvem,
Kimilerine göre, evreni yoktan var eden yüce Tanrı’mız, önce cansız, sonra da canlı varlıkları yaratırken, insan olarak her birimizin “fıtrat”ının hangi eylem, hangi boylamlarla sınırlı olduğunu, alınlarımıza daha ilk andan itibaren yazdığı için, yaşam tarzlarımız, olaylar karşısındaki davranışlarımız da istesek de istemesek de değişiklik arz ediyor.
Nitekim, kimilerimiz hemen neredeyse her konuda, her mesele tahtında daha “mülayim” , daha “esnek” davranırken, kimilerimiz de tam aksine en ufak bir sorunu büyüteç altına alıp, hatta zaman zaman pireye kızıp yorgan yakmaya kalkıyoruz!
Huy meselesi hayli çetrefilli bir konu, herkesin huyunun, bir bakıma “karakter”inin bir gıdım, çeyrek veya yarım porsiyon da olsa diğerlerinden farklı olduğunu güncel yaşantımızda sıkça yaşayıp görürken, bunun en bariz ifadelerini de kimi “deyim”lerimizde mesela şöyle dillendiriyoruz.
Huy çekmek: Ahlak ve tabiatça benzemek.

Huy edinmek: Bir şeyi alışkanlık haline getirmek.
Huyu huyuna suyu suyuna uygun: İkisi de her yönden birbirine denk, yaradılışları, karakterleri, görüşleri bir.
Huyu kurusun: Kötü huyu yok olsun.
Huyuna suyuna gitmek: Birinin isteğine, doğasına, yaradılışına göre, onu kırmayacak biçimde davranmak, taviz vermek.
Huyunu suyunu almak: Bütün huylarını almak, onun karakterine bürünmek.
Huyunu suyunu bilmek: Birinin huyunu, mizacını bilmek.
Kirvem, çoğumuzun zaten sular seller misali ezbere bildiğimiz gibi, keza yeri geldiğinde sıkça kullandığımız bu ecdat yadigarı deyimleri alt alta sıralayıp dururken acaba maksadım, niyetim, amacım durduk yere ukalalık veya malumatfuruşluk taslamak mı?
No! No, Allah yazdıysa bozsun!
Peki öyleyse derdim ne?
Derdimi, dertlerimi tıpkı “Derdim çoktur hangisine yanayım”  veya “Derdimi ummana döktüm, âsumâna inledim” şarkılarındaki gibi ardı ardına sıralamaya kalkışırsam, buna, bu saatten sonra ömrüm yeter mi bilemiyorum, ancak şunu kesinlikle belirtmeliyim ki, benim derdim, işim gücüm, hepsi de birbirinden “muhterem” olan, şu bizim “siyaset erkanı”yla, çünkü onlardan yana başım hep belada!
Neden?
Çünkü görünen o ki, neredeyse hemen hepsinin “Huyu birbirine çekmiş”; bu bapta mesela iktidara geldiklerinde, kendilerinden öncekilerden daima “enkaz” devralmışlar; mesela “vatan, millet, Sakarya” edebiyatını her daim, her devirde harfiyen dillendirmeyi “huy edinip” alışkanlık haline getirmişler; mesela hepsi de sütten çıkmış ak kaşık misali pürupak oldukları için, milletçe hiçbirine dönüp “Huyu kurusun” demememiz lazım; mesela milletin yüce meclisinde kendilerini doğrudan doğruya ilgilendiren kişisel menfaatleri, maaşları, özlük hakları, harcırahları, falan feşmekan zart zurtları söz konusu olduğunda, tümünün “Huyu suyu anında birbirine uygun” hale dönüşüyor; mesela hemen tümü siyaset “sanat”ını icra ederken “Halka verir talkını, kendi yutar salkımı”misali hep “cak, cak” edip hava cıva kıvamında millete sözde “umut” aşılarken, “huyları, mizaçları” hep aynı çizgide anında buluşuyor!
Vee mesela hepsi de başlı başına birer “demokrasi havarisi”yken, öte taraftan memleket sathında işler kendi “huylarına denk” gitmeyip, kendi “yaşam felsefeleri”ne uymayıp, dolayısıyla şu veya bu şekilde sarpa sardığında, bunun sorumluluğunu edeplice, efendice yüklenip sineye çekmektense, bunun yerine en haşmetli “muktedir”lerin üslubuyla meydanlarda “ya cak, ya cek” ötüşleriyle, ülkenin bilumum sorunları dün çözülmediğine göre, acaba bundan kellim de aynı minvaldeki efelenmelerle gerçekten de çözülür mü, bilemem Kirvem!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa