Tahammül
Fotoğraf: Envato
Kafamda bir tuhaflık var. Neredeyse bir aydır geçmeyen bir baş dönmesi ile işlere yetişmeye çalışırken, 4 gün önce kesintisiz dönmeye başlamasıyla acile gidip, dinlenmem yönünde talimatlarla eve gönderildim. Dinlenmek atakları azalttı biraz, tümüyle geçirmese de. Sebebini bulmak için önümüzdeki hafta bazı testleri yaptırmam gerekecek ama kafamdaki tuhaflık bir tek baş dönmesinden kaynaklanmıyor, biliyorum.
“Kara Kitap”ın efsunlu İstanbul sokakları ile bezeli betimlemelerinin yazarı, sokakta vurulup öldürülmüş köşe yazarı, gazeteci Celal Salik’e yapılan göndermelerle gecekondularından şehrin değişen yüzüne bakan “Kafamda Bir Tuhaflık”ın yayınlanması ve okumaya başlamam kendi kafamdaki tuhaflıkla denk düştü birden. Evde uzun süre kalmaktan hep çok sıkılırım ama bu edebiyat şöleni vadeden ev arkadaşımdan çok umutluydum. Yanıltmadı beni Orhan Pamuk. Kendisinin de ifade ettiği çok seslilik dikkatimi çekti önce. Bütün karakterlerle ayrı ayrı söyleşmek, her birinin söyleyecek sözü olması ve farklılıklarına kapıldım. Üstelik, içmeyi hiç sevmesem de, bozanın o sokaklardan gelen nağmeli sesin büyüsüyle şehri ve bütün kalabalığına rağmen melankolik bir yalnızlık duygusunu çağrıştıran varlığını çok sevmişimdir oldum olası. İlk romanları ve ardından yayınladığı “İstanbul: Hatıralar ve Şehir” ile çok yakın bir dost kazandığım duygusunu kuvvetlendiren Orhan Pamuk, bu ev hapsimde bana eşlik ederek dostluk duygumu perçinledi. Tutkulu bir okur olarak, onlar bilmese de, hatta aynı çağda yaşamasak bile yazarlarla sıkı dostluklar geliştiririm eskiden beri. Bazen aynı pencereden bakarız dünyaya, bazen yeni bir pencere açarlar önümde, açtıkları pencereden gösterdiklerine değil de onlardan farklı bir ayrıntıya takılır giderim ama bu farklılık dostluğumu bozmaz. Pencerenin güzelliği beni hep büyüler, ne gördüğümüzden bağımsızdır o büyülenme hali.
Kitabının yayınlanması ile Orhan Pamuk nefretinin su yüzüne çıkması bir oldu beklediğim gibi. Birbirine tahammül edememenin doruk noktalarından biridir bu nefret. Tahammülsüzlüğün bin bir rengi ile geçirdiğimiz hafta boyunca kafamdaki tuhaflık da arttı. Yalnız baş dönmesi değildi bu tuhaflık. Diyarbakır sokaklarında katledilen çocuğun iddialar doğruysa biri uzaktan, üçü yakından yapılmış atışla ölmesinden, TMMOB ve öğretmenlere şehvetle saldıran polislerin, cemaate duyulan öfkenin, öfkeli bütün taraflara öfkeyle tekrarlana tekrarlana temcit pilavına dönmüş “yesinler birbirlerini” repliğinin, birileri hak ihlallerinin mimarı da olsa yeri geldiğinde onların da haklarının korunmasına yöneltilen öfkeli küçümsemenin, bir hekimin tıptaki gelişmeleri yok sayan şer’i açıklamasıyla kadınları yok sayan öfkesinin ve daha bir sürü tahammülsüzlüğün şekillendirdiği bir dünyanın yarattığı tuhaflık sardı başımı.
Biliyorum, okuma oranı çok düşük bu topraklarda. Hele roman okumak, en küçümsenecek durumlar arasında yer alır. Övünerek roman okumadıklarını beyan eder insanlar. İnceleme, araştırma, deneme eserleri okuduklarını söylerler ya, gençliğimde biraz mahcup olduğumu itiraf etmeliyim bu durumdan. Başka hayatlara tanıklık etmek çok öğretici olmuştur oysa benim için. Dostoyevski ile Tolstoy ve elbette Dickens, Hugo ve Zola’nın tanıklıkları olmasa Kapital’i anlayabilir miydim, emin değilim örneğin. Mahfuz olmadan Ortadoğu’yu kavramakta zorlanırdım inanın. Joyce, Orwell, Ehrenburg ‘suz bir dünya çok renksiz, Camus, Sartre olmadan ve onlar canımı sıkmadan hayat çok sıkıcı olurdu. Fakir Baykurt ile Ahmet Hamdi Tanpınar’ın köy ve şehir algılarıyla açtıkları pencereden bakmadan Türkiye’yi şimdi gördüğüm gibi görmezdim. Bilimkurgular, fantastik romanlar olmasa geleceğe umutla bakamazdım.
Onlardan çok şey öğrendim, çok keyifli dostluklar edindim ama neredeyse hiçbiriyle birebir aynı düşünceleri paylaşmadım. Tanıklıkları, dostlukları zenginleştirirken, inkârın ve tanımadan nefret etmenin tehlikeleri konusunda uyardılar, en çok da tahammül kazandırdılar bana.
İstanbul’un ve Türkiye’nin bir dönemine tanıklığa çağırdığı için Orhan Pamuk’a ne kadar teşekkür etsem az.
- İnadına tanıklık 05 Aralık 2024 04:41
- Çetelere bütçe 21 Kasım 2024 04:59
- Büyümeden annen sana, ölüm alacak 14 Kasım 2024 04:42
- Bu zamanda hekim olmak 07 Kasım 2024 04:43
- İnsan hakları mücadelesine devam 31 Ekim 2024 04:43
- Çeteler kol geziyor 24 Ekim 2024 04:43
- Kimi, niye aşağılıyoruz? 17 Ekim 2024 04:34
- Şiir yazmanın sorumluluğu 03 Ekim 2024 04:43
- Siyah çöp torbasına atılan insanlığımız 26 Eylül 2024 04:45
- Sistematik işkence 19 Eylül 2024 04:41
- Narin bir çocuk 12 Eylül 2024 04:43
- Savaş hesabı 05 Eylül 2024 05:26