İyi mücadele edenlere selam
Şeytanın aklına gelmez diye bir laf var. Burjuvanın aklına gelmiş. Çalışanlardan biri biraz uzun bir izin almış. Patron bakmış o yokken de işler yürüyor, geri kalan 16 iş arkadaşı arasında bir oylama yapmaya karar vermiş. “Ya size 1000’er avro ikramiye vereyim, arkadaşınız işine dönmesin, ya da dönsün, siz bir şey almayın.” Aynı anda hem sorumluluk almayan, hem işçileri birbirine düşüren, hem demokratikmiş gibi görünen yaratıcı burjuvanın birini işten çıkarabilmek için yaptığı tezgah, filmin konusu. Daha doğrusu, İki Gün ve Bir Gece süren, bu tezgahı boşa çıkarma mücadelesi.
Belçikalı yönetmen kardeşler Jean Pierre ve Luc Dardenne sinema seyircisi tarafından çocuk kahramanların olduğu duygusal filmleriyle belki daha çok tanınır. Oysa İki Gün ve Bir Gece’nin yönetmenleri, daha ilk çektikleri videolar işçilerin yaşamı hakkında olan emektar sinemacılar. O günden beri emekçileri gözlemlemekten ve anlatmaktan vazgeçmedi Dardenne’ler. Altın Palmiyeli Rosetta’nın ülkede çocuk emeği ve gençlerin çalışmasıyla ilgili yasal düzenlemelere “Rosetta Planı” diye ismini vermişliği bile var. İki Gün ve Bir Gece ise ince elenip sık dokunmuş, güncel bir işçi sınıfı filmi. Yarışmasında yer aldığı Cannes Film Festivali’nde ödülü Kış Uykusu almış olsa da, yılın en iyilerinden.
Film Sandra’nın uykusundan uyanmasıyla başlıyor. “Uyan esirler dünyası” diye başlayan, marşların en enternasyonalindeki gibi düşünülebilir elbette. Ama sadece o da değil: Depresyondaki Sandra’nın çoğunlukla verdiği tepki aynı, uyumak. Telefonu açıyor, karşıda arkadaşı Juliette malum oylama ile ilgili konuşmaya başlıyor. Bir oylama yapılmış, ama şefin insanları yalan söyleyip anlaşılınca, patronla konuşup oylamayı tekrar ettirebileceklerini anlatıyor. Sandra başta epey isteksiz olsa da, cuma iş çıkışı patronla konuşmaya gidiyor. Hakikaten de oylamanın pazartesi sabahı tekrar edilecek olmasını sağlamayı başarıyor. Şimdi, önündeki iki gün ve bir gece boyunca, birlikte çalıştığı 16 kişinin evlerini dolaşıp hepsiyle yüz yüze konuşmaya çalışacak. İşini kurtarmanın tek yolu bu.
Gayet yalın bir hikaye İki Gün ve Bir Gece’nin anlattığı. Çok da zengin ve derin. Uykudan uyandırdığı kahramanını, başta kambur ve isteksiz olduğu bir yola çıkarıyor. Onu kapı kapı dolaştırırken de, günümüz işçi sınıfına dair küçük küçük gözlemlerini üst üste dizmeye başlıyor. Göçmen çok içlerinde. İlk dikkati çeken evlerde konuşulan farklı diller. Çok borçları var. Her aile 1000 avroya ne kadar ihtiyacı olduğunu anlatırken aslında bunu anlatıyor. Kimi kocasından ayrılmış, yeni bir ev belini bükmüş. Kimi evine tadilat yapmaya kararlı. Hepsinin taksiti çok zaten. Olaylar bir hafta sonunda geçiyor ve birçoğu, ek işlerde çalışıyor, market deposunda mal taşımaktan çocuklar liginde antrenörlüğe. Örgütsüzler, yapayalnızlar. Sandra’nın işini koruma mücadelesinin aslında kendileri için de olduğunu anlayamayan çok. Anlayabilenlerle yürüyor zaten Sandra. Tökezliyor, ilaca yükleniyor, umutsuzluğa kapılıyor, intihara bile kalkıyor, düşse de kocası Manu’nun, Juliette’in, arkadaşlarının destekleriyle kalkıyor. Ve bu yürüyüşle kendine geliyor. Duruşu dikleşiyor.
Bu capcanlı karakterlerin sahici hikayelerini seyirciye hissettirmede, titiz yönetmenlerin yıllara yayılan çalışması büyük rol oynamış olmalı. Başroldeki Marion Cotillard’ın başarılı oyunculuğunun da hakkını vermek gerek. Filmde bıkkınlık da var, mücadele de ve bu ikisi arasında hangisinin tercih edileceği, aslında sınıfın durumuna dair çok hakiki ve güncel bir soru. Manu’nun, ağlamayı durdurmanın yolu, işi için mücadele etmekten geçtiğini anlatan sözlerindeki gibi, bu çatışmayı hikayesinin merkezine yerleştirmesi çok anlamlı. Finalde, naif bir zafer ya da umutsuz bir yenilginin tuzağına düşmeyerek en müthiş vurgusuna ulaşıyor. Olan biteni “İyi mücadele ettik” diye anlatan Sandra ile selamını gönderiyor.
Evrensel'i Takip Et