31 Aralık 2014 00:56

Eğitim, dil, felsefe, Osmanlıca, düşünmek, yazmak, kopya çekmek ve ifade özgürlüğü

Eğitim, dil, felsefe, Osmanlıca, düşünmek, yazmak, kopya çekmek ve ifade özgürlüğü

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Sosyal medyada son paylaştığım bir saptamayı “beğenen” o kadar çok insan oldu ki, bugünlerde eğitim sisteminde tartışması yapılan konuları düşününce, “tam yerine rast geldi manzara koyduk” şarkısını hatırladım. Levent Kırca’nın “Olacak O Kadar Televizyonu” adlı programında TRT Televizyonunun sansürcü anlayışına gönderme de yapan bir şarkıdır bu aynı zamanda. Belki de hep tam yerine rast geldiğinde manzara koyula koyula, yani aniden ortaya çıkan gerçeklerin üstü örtüle örtüle, bunlar hakkında konuşulmaya konuşulmaya bu hale geldik. Düşünmedik, konuşmadık, sorgulamadık, kendimizi ifade edemedik, etmemize izin verilmedi, felsefe yapmamıza da izin verilmedi. Ya da biz yeterince cesaretli davranamadık düşünme, konuşma, sorgulama, kendimizi ifade etme konusunda. Felsefe dersleri de hep felsefe tarihinin anlatıldığı dersler oldu, felsefenin temel soruları üzerine düşündürten dersler olmak yerine...

Biraz karışık bir giriş oldu gibi... Ama tam da, süren tartışmaların fazlaca yüzeyde kalması nedeniyle kafa karışıklığına ihtiyaç var bence. Sosyal medyada paylaştığım saptamadan da söz edeyim de tam karışsın her şey birbirine girsin. Ben verdiğim derslerden birinde öğrencilere eğitim alanındaki felsefi akımları anlattıktan sonra eğitim felsefesinde sorulan temel soruları sorarak ve kendilerine özgü yanıtlar yazmalarını isteyerek bir de onların kendi eğitim felsefelerini yazmalarını istedim. Hep kendi öznel duruşlarına göre yanıt vermeleri gereken sorulardan oluşan bir atölye çalışmasıydı. Fakat bu atölye çalışmasında birbirlerinin düşüncelerini kopya ederek yazan öğrenciler çıktı ortaya. Bu kopya durumunun da eğitim sistemimizde yaşanmakta olan derin sorunların bir yansıması olduğunu belirten bir saptama paylaştım sosyal medyada. Bu ifade, çok fazla beğeni aldı. Bu ifadenin çok fazla beğeni almasının da beğenenlerin yaşadığı ortak sorunların bir yansıması olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Son dönemde yaşanan tartışmaların odak noktasında, dil ve dil yoluyla iletişim, anlaşma, düşünce üretme ve bu eylemlerin engellenerek yetersizlik yaratılması var. Engellenme durumu ise ulus devletlerin ortaya çıkışı gibi bir tarihsel süreçle ilgili. Türkiye Cumhuriyeti bir ulus devlet olarak kurulduğunda da bu engellemeyi sınırları içinde yaşayan halklara uyguladı. Eski alfabenin kaldırılması bir devrim olarak lanse edildi ama bu, özgürleştiren bir devrim olmadı bütün halklar için. Hatta özgürleştirildiği iddia edilen halk için de özgürleştirici değildi. Çünkü ulus devlet anlayışının doğrultusunda bir açık ve gizli müfredat okullarda işlendi. Sosyokültürel yapının da etkisiyle aslında sorgulayan nesiller yetiştirmek yerine birbirine benzer şekilde düşünen nesiller yetiştirmek daha fazla mümkün oldu. Siyasi tabular da, düşünen ve eyleyen siyasi bir varlık olarak insan için uygun olmayan bu tabular da, hep engelleyici oldu.

Siyasi tabuların hakim olması demek, insanın, örneğin siyaset felsefesi yapamaması demek... Bunu yapamamak da, en hayati işlevlerden birini yerine getirmemek anlamına gelir. Söylendiği gibi Türkçe dilinin felsefe yapmaya uygun olmamasından değil, temel eğitim sürecinde çocuklara felsefe yaptırılmaması nedeniyle bu dilde felsefe ve bilimsel üretim yapmak mümkün olmadı. Dolayısıyla da, bu ülkede yaşayan bireyler en hayati işlevlerini yerine getirme şansına pek de fazla sahip olamadı.

Mezar taşını okuyamama sorunundan ziyade anadilinde felsefi, edebi ve bilimsel üretim yapamamak daha önemli bir sorun oldu bu ülkede. Bırakın mezar taşı okumayı, anadili bastırıldığı için, hayatta olan anne babasıyla ya da daha yaşlı aile üyeleriyle iletişim kuramayan bir nesil hep isyan etti olan bitenlere.

Bunca sorun üzerine, öğrencilerin de kendi eğitim felsefelerini kendi dillerinden kendi üretimleriyle yazamayıp birbirlerinden kopya etmeleri tabii ki beklendik bir durum... Kendini ifade etmeyi bilen, bunu özgürce yapması engellenmemiş bir kişi niye kopya etmeye çalışsın ki başkasının düşüncesini. Bu ifade özgürlüğü konusu çok önemli... Hani dillere pelesenk olmuş biçimiyle değil önemi. Üst düzeyde yaşamsal bir öneme sahip. Bu olduğu sürece, insanlar düşünürler, konuşurlar, anlaşırlar, felsefe yaparlar, edebiyat yaparlar, bilimsel ve kültürel üretimde bulunurlar. Hem de her dilde yapabilme potansiyeline sahip olurlar bunları. Başka diller yabancı ve ayrıksı gelmez ifade özgürlüğünün bulunduğu yerde. Her dil kolayca öğrenilir. Her dil insanlığın dili olur. Şiddetin dili de korkar çok dillilikten. Çok dillilik özgürlüktür çünkü.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa