Artık köprüleri yeniden kurmak için -1
Mardin Büyükşehir Belediye Eş Başkanları Ahmet Türk, Februniye Akyol, Savur Belediye Eş Başkanları Aydın Alökmen ve Gurbet Tekin’in Stockholm ziyareti sırasında, İsveç Süryani Ortodox Metropolitliğine bağlı Södertälje Mor Yakup Kilisesi adına Emanuel Poli’nin, yaptığı karşılama konuşması çok anlamlı idi. Evet, önemli bir buluşma gerçekleşti. Bölgenin binlerce yıllık ortak yaşama geleneği 1915 soykırımı ile kırıldı. Kopan bağlarının onarılmasında son derece önemli bir başlangıç oldu bu ziyaret. Ortadoğu’da kalıcı bir barışın inşasında ve ortak yaşam kültürünün yeniden inşasında ve atık köprülerin yeniden kurulmasına büyük katkısı olacaktır bu tür ziyaretlerin.
*
Delegasyonun Sayın üyeleri, değerli misafirler;
Sayın Metropolt Julius Abdulahad Shabo;
Belediye başkanları olduğunuz Mardin ve civarı ile bugün buluştuğumuz bu mekanın birçok açıdan ortak bir yanı vardır.
Halkımızın diğer kardeş halklarla birlikte binlerce yıldan beri bazen hoş ama çoğu kez büyük acılar yasadığı Bethnahrin/Mezopotamya coğrafyasından binlerce kilometre uzakta adını 3. asırda Nusaybin’de kurulan Mor Yakop Manastırından alan bu kilisenin çatısı altında sizleri ağırlamanın önemli bir anlamı vardır.
Yapılan birçok konuşmada ileri sürülen, tarihe atıfta bulunmanın pek yarar sağlamadığı, ancak tartışmaların geleceğe yönelik olması gerektiği yönündeki görüşlere tamamen katılmanın doğru olduğuna inanmıyoruz. Çünkü tarihi veya tarihlerini bilmiyen halkların geleceklerini nasıl kuracaklarını bilmeleri çok zor olur.
Yaşadığımız coğrafyalarda, bizlere tarihimizi gerçekçi bir şekilde öğrenmemize izin verilmediği gibi hakim güçler de kendi vatandaşlarına güdümlü ve gerçeklerden uzak bir tarih öğreterek o coğrafyada yaşayan herkesi kendi gerçeklerinden uzaklaştırdılar.
Bugün o coğrafyada yaşayan bütün halklar ve insanlar bilerek veya bilmiyerek kendilerini bu ortamın içinde buluyorlar.
Bethnahrin/Mezopotamya coğrafyasında yüz yıllarca yıl birlikte yaşıyan Kürt, Asuri/Süryani, Ermeni/Yezidi, Arap, Türk ve birçok unutulmuş halklar arasından Kürt ve Asuri/Süryanilerin bu uzun tarih boyunca özel ilişkileri olmuştur. Bu uzun tarih sürecinde birlikte acı/tatlı anların geçmesine rağmen 1830’lardan sonra çok acı ve Asur/Süryanilerin kırılmasıyla sonuçlanan soykırımlara da değinmeden geçmek mümkün değildir. Bu değerlendirmeyi yaparken amacımız, birlikte yaşadığımız ve aynı coğrafyayı paylaştığımız Kürt halkına suç yüklemek değil, ancak hakim güçlerin siyasetlerine alet olmanın, hem Kürt hem de Asuri/Süryani halkına verdiği acıları ve bu acıların sonuçlarını dile getirmektir. Belki de bazı Kürt liderlerine bir başarı olarak görülen bu eylemler Asuri/Süryani halkı açısından sonu gelmeyen soykırımlara yol açtı ve bu iki halk arasında tarihi bir güvensizlik ve küskünlüğe dönüştü.
1840-1845 yılları arasında Cizre Beyi Bedirhan’ın Doğu Süryani ve Asurilerine din kisvesi altında uyguladığı iki büyük soykırım halkımızin kökünden sökülmesinin ve ardı kesilmeyen soykırımların başlangıcı oldu. Bedirhan, Cizre bölgesinin yönetimini Osmanlılarla paylaşan bir Kürt Emiri idi. Onun yaptığı çok acı katliamların Osmanlı yönetimine şikayet edilmesi üzerine durumu tespit için bölgeye gönderilen bir Vezirin Osmanlı Hükümetine verdiği rapor o zamandan beri devletin kendi coğrafyasında yaşıyan halklara yönelik ve bugün de devam eden asimilasyon ve yok etme politikasının bir örneğidir. Vezir raporunda; Kürt Beyi Bedirhan’ın Doğu’daki Nesturileri (Asuri/Süryanileri) hunharca ve acimasızca katlettiğini ancak devletin yararı açısından, Osmanlıların Kürtlerin yanını tutması gerektiğini tavsiye ediyordu. Acaba bu tavsiyeyi daha fazla açıklamak gerekir mi?
1895/1896 ve 1909 yıllarının katliamlarını takibeden 1914-1915 soykırımın hazırlıklarının başladığı ve İttihat ve Terakki üçlüsü Talat, Cemal ve Enver Paşaların çizdiği politika, Osmanlıların birçok alanda mağlup edilmesi ve en son 1912 Balkan Harbinin zayiatları, Osmanlı coğrafyasında yaşayan halkların kendi özgürlüklerini kazanmaya yönelik calışmaları, bu üçlüyü zehirli ve kesin bir çözüm planına yöneltti. Verilen kayıbın faturası; bu halklara ödettirilecekti. Yani kayıpların öcü bu halklardan alınacaktı. Yakındoğu ve Ortadoğu’daki gayrimüslim hakların nüfusu azaltılacak ve Müslüman olan Kürtler ise asimilasyona tabi tutulacak, yani eritilecekti. Bu planı tatbik edenlere ise plana karşı çıkmadıkları ve asimile oldukları sürece istedikleri ölçüde ve ele geçirdikleri mal ve mülkler onlara bırakılacaktı. İşte 1915 soykırımının ardındaki hile ve kandırma buydu. Lakin bu oyunun bilincinde olmayan o zamanki bazı Kürt aşiret ve beyleri kısa bir müddet sonra aynı acıyı değişik metodlarla tatmak zorunda bırakılacaktı. (Devam edecek)
Evrensel'i Takip Et