06 Ocak 2015 00:50

Yeni sürüm kontrgerilla

Yeni sürüm kontrgerilla

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Pazar günkü Habertürk gazetesindeki Bülent Aydemir imzalı habere göre Milli Güvenlik Kurulu ve askeri bürokrasi, yeni Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nin uygulama kitapçığı olarak nitelenen Askeri Güvenlik Strateji Belgesi’ni güncelleyecek. ABD modeline dayanan ve Bakanlar Kurulunun onayıyla yürürlüğe girecek olan bu kılavuzu haber şöyle açıklıyor: “Kobanê ve Gezi olaylarından yola çıkılarak Counter Insurgency (ayaklanmaya karşı koyma) stratejisi ve doktrini oluşturulacak; kurumlara ve sivil toplum örgütlerine görev verilecek. Borsa, finans, bankacılık sektöründe dışarıdan spekülatif girişimler, kara para aklama operasyonları, sosyal medya aracılığıyla yürütülen operasyonlara karşı dinamik, çok katmanlı, asimetrik mücadele stratejileri oluşturulacak. Toplumsal yapıyı, kamu düzenini bozmaya yönelik sosyal medyadaki mücadele de bunlardan biri...”(Habertürk, 4.1.2015) Haberde counterinsurgency ayaklanmaya karşı koyma olarak çevrilmiş ancak Türkiye’de bu kavramı karşılayan kelime kontrgerilladır. 
Peki nedir kontrgerilla veya counterinsurgency? Modern kontrgerilla doktrini 19. yüzyıl sonu, 20. yüzyıl başında sömürge idarelerinde doğdu. Doktrin, ABD’nin 1899-1902 arasında Filipinler’de denediği ve şiddeti geleneksel savaşın ötesinde toplumsal, ekonomik ve psikolojik alanlara uygulayan taktiklere dayanır. Arizona Devlet Üniversitesinden Roxanne Doty Emperyal Karşılaşmalar adlı kitabında kontrgerilla çalışmalarında gözden kaçan iki noktaya dikkat çeker: Birincisi, “Kontrgerilla sadece iç ayaklanmaları bastırmak için kullanılan bir strateji veya taktikler seti değildir, aynı zamanda neyin meşru muhalefet, neyin meşru mücadele araçları ve neyin mücadelenin yöneldiği meşru hedefler olabileceğini tanımlayan bir iktidara ilişkindir”. Fakat, yaygın bir ayaklanma durumuyla karşı karşıya kalan bir siyasi düzen meşru olarak tanımlanabilir mi? Bu düşünceden yola çıkan Doty kontrgerillayı, mevcut düzene yönelik tehditleri “tehlikeli ötekiler” olarak yaftalayan kimlik ve sınırları kurgulayan bir uygulama olarak tanımlar. İkincisi, ayaklanmalar mevcut bir düzenin gayrimeşruluğunu ilan ederken, kontrgerilla düzenin meşruiyetini yeniden tesis etmeyi amaçlar. Doty’ye göre birçok durumda mevcut düzenin iktidarı Batı’nın iktidarıyla örtüştüğünden, kontrgerilla Batı’nın iktidarı ve değerlerinin yeniden ihyasını hedefler. Doty, bu iki noktadan hareketle şu sonuca ulaşır: Ayaklanma emperyal iktidarın kendisini doğallaştırma çabasının yenilgiye uğradığının ifadesidir. Kontrgerilla emperyal ve neoemperyal iktidarın kırılganlığını ve ancak belirli koşullar altında var olabildiğini ifşa eden direnişlere karşı bir cevaptır. Başka bir ifadeyle kontrgerilla, muhalefeti gayrimeşru ilan edip düzenin doğallığını ilan etmeye çalışırken, aslında kendi yapaylığını ve meşruiyetinin sorunlarını kanıtlamaktadır. 
Doty’nin analizini takip ettiğimizde şu anda Türkiye’de siyasi düzenin ciddi bir meşruiyet kriziyle karşı karşıya olduğunu öne sürebiliriz. Gezi ve Kobanê gösterilerinin ifade ettiği toplumsal ve siyasi taleplere meşru sınırlar dahilinde cevap vermek yerine, iktidar göstericileri tehdit olarak tanımlayıp bunları -uluslararası ilişkiler jargonuyla- “güvenlikleştirmeyi” tercih ediyor. Bu tercihin nedenleri gelecekte çok tartışılacaktır, ancak öncelikle şunu ortaya koymak lazım: Her düzenleme ve her politikanın niyet edilmeyen, öngörülemeyen sonuçları vardır ve hükümet bu güvenlik politikasıyla kendi manevra alanını daraltıyor olabilir. Nitekim iktidarın muhalefetle ilişkisini şiddet üzerinden tanımlaması devlet içindeki güç dengelerine de etki edebilir. 
Yazımızı Machiavelli’den bir meselle bitirelim: Cesare Borgia babası Papa VI. Alexander sayesinde İtalya’da muazzam bir iktidar alanı oluşturmuştu. Alexander’ın beklenmedik ölümü üzerine Cesare’nin kendi papalık adayını seçtirecek gücü yoktu, ancak istemediği adayın kaybetmesini sağlayabilirdi. Bu noktada Cesare bir hata yaptı ve eski müttefiki Fransa’nın gücünden çekinerek Fransız kardinali değil, babası ve kendisinin eski düşmanı Giuliano della Rovere’yi destekledi. Yeni papanın ilk işi ise Cesare’nin tasfiyesi oldu. Machiavelli’ye göre Cesare’nin hatası kendisinden nefret eden birini papa seçtirmekti: “Büyük kişilikler söz konusu olduğunda yeni iltimasların eski zararları unutturacağını düşünenler kendilerini kandırır”.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa