HDK ve BHH... neden olmasın?
2015 genel seçimleri, önümüzdeki dönemin siyasi dengelerini derinden etkileyecek. Sonrasındaki olası gelişmelerin neleri göstereceğini bugünden kesin olarak söylemek mümkün olmasa da, en azından rutin takvim olarak Türkiye’nin önümüzdeki dört yılını bu seçimlerden çıkan tablo belirleyecek.
Şu anda, cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluk ve rüşvet davasının üzerinin devletleşmiş AKP iktidarı tarafından, devletin tüm imkanları kullanılarak örtüldüğü gerçeğini yaşıyoruz. Dünyanın gözü önünde, Türkiye’nin en önemli sorunlarının başında gelen Kürt sorununun çözümüne ilişkin olarak bir ‘müzakere’ süreci yürütülüyor olmasına rağmen, devletin bu müzakere sürecinde muhatap aldığı Öcalan’ın serbest bırakılması için imza veren belediye başkanları gözaltına alındı. Diğer taraftan Yargıtayın ünlü 9. Ceza Dairesi, KCK Cizre davasında 16 Kürt siyasetçiye verilen cezayı onadı.
Seçimlerden eğer AKP yine tek başına iktidar olarak çıkmayı başarırsa, şu anda fiili olarak işletilmeye çalışılan başkanlık sisteminin yasal dayanaklarının da hayata geçirileceği ve kısa bir süre sonra da başkanlığın padişahlık versiyonunun uygulamaya konulacağını öngörmek zor değil. Buna ek olarak, yukarıdan her gün biraz daha boca edilen muhafazakarlığın, ‘Milletimiz onay verdi’ öz güveni ile daha dizginsiz bir biçimde dayatılacağı kesindir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın söylemlerine bakıldığında bu muhafazakarlığın İhvan ile IŞİD arasında salınıp duran bir karakterde seyredeceğini söylemek herhalde abartı olmaz.
Bu gerçeği, AKP’nin karşısında kendisini sistemi başka açıdan restore etmeye aday gören bir güç ile değiştirmek mümkün değildir. CHP, içindeki bazı milletvekilleri ve PM üyelerinin farklı duruşlarına rağmen, merkezi siyaset olarak böyle bir yerde duruyor. AKP’nin kendisine oy vermeyen kesimlerin hayatına müdahaleyi de kapsayacak düzeyde dayattığı muhafazakarlaşma ve uyguladığı baskı politikaları, modern hayatın, seküler değerlerin savunulması açısından solun CHP dışındaki kesimleri için de, AKP’den kurtulmak ve ‘nefes alma’ imkanlarını genişletmek adına CHP’yi bir seçenek haline getiriyor.
Ancak, önceki seçimlerde de görüldüğü gibi CHP sağ adaylarla AKP’ye oy veren kesimleri etkileme gibi arayışlara girerken, küresel güçler ve içerideki büyük sermaye açısından da kendisini alternatif olarak sunan bir merkez partisidir.
CHP’yi bu seçimlerde, 1970’li yıllarda devrimci mücadelenin de etkisi ile “Ne ezilen ne ezen insanca hakça bir düzen!”, “Toprak işleyenin su kullananın!” sloganlarını kullandığı haliyle hayal etmek ve buradan ortak seçim stratejileri kurmak, aradaki 40 yılın gerçeklerini ıskalamak anlamına gelir.
Bugün açısından AKP karşısında, seçimlerde gerçek bir değişim heyecanını HDK ve Birleşik Haziran Hareketini (BHH) oluşturan güçlerin ortak hareketi sağlayabilir. Böyle bir hareket Alevilerin azımsanmayacak bir kesiminden, ciddi bir aydın, sanatçı desteğine kadar uzanan bir moral etki yapabilir.
BHH’yi oluşturan sol çevrelerden bazıları Kürt hareketinin ÖDP’ye yönelik çağrısını tedirgin edici buluyorlar ve Kürt hareketi ile önceliklerinin farklılığına dikkati çekiyorlar. AKP’ye karşı tutum da bu açıdan ifade edilen gerekçelerden biri. Oysa pratik olarak bakıldığında Kürt hareketi bir yandan AKP ile bir müzakere yürütürken, diğer taraftan da onunla can bedeliyle bir mücadele yürütüyor. Kaldı ki, eğer sol çevreler içinde Kürt hareketinin çözümü AKP ile ilişki düzlemi dışında araması gerektiğini düşünenler varsa, o zaman Kürtlere ‘Gel birlikte mücadele edelim’ eli uzatmaları gerekmez mi? Eğer CHP de bugünkünden daha ileri bir noktaya zorlanmak isteniyorsa, o da ancak böylesi bir birliğin sağladığı güçle gerçekleşebilir. Ayrıca şu gerçeği de unutmamak gerekiyor; sol sosyalist güçler bir sermaye partisine karşı başka bir sermaye partisinin şemsiyesi altında varolan enerjisini de kaybeder. Ama açık ya da örtülü bir tarzda böyle bir siyaset izlemek yerine enerjisini; HDK bileşenlerinin enerjisinin yanına koyarsa bunun yaratacağı etki, iki bileşimin verili toplam enerjisinden de daha fazla olacaktır.
Nihayetinde bu bir seçim ittifakıdır ve kendi programını, örgütsel varlığını koruyan hiçbir partinin de başkasının vesayeti altına gireceği endişesi olmamalıdır.
Evrensel'i Takip Et