Nous sommes tous Charlie (*)

Çarşamba günü öğle saatlerinde Paris’te; sadece Charlie Hebdo’ya, sadece basın ve ifade özgürlüğüne, sadece Fransa’ya değil, tüm insanlığa yönelik bir saldırı yapıldı.

Daha iyi, daha mutlu, daha özgür yaşanacak bir dünya isteyen insanlık; “katliam”, “vahşet”, “alçakça bir cinayet”, “entelektüel kıyım”,… ne dense ”az” denecek bir katliamla karşı karşıya kaldı.
Fransa’nın ünlü karikatür, mizah dergisi Charlie Hebdo’nun yayın kurulu toplantısının basılıp, 4’ü karikatürist, 1’i “koruma polisi”, diğerleri derginin çalışanı 12 kişinin katledilmesi tüm dünyada tepkiyle karşılandı.

“Allahuekber” diyen teröristlerin El Kaide ile bağlantılı oldukları iddia ediliyor.

Bu vahşi cinayet, duyulduğundan beri, Avustralya’dan Fransa’ya, Almanya’dan, İngiltere’den ABD’ye kadar dünyanın her yerinde “Je Suis Charlie**”, “Nous Sommes Tous Charlie” haykırışlarıyla protesto ediliyor.

Elbette sadece aydınlar, bilim insanları, siyasi çevreler, sendikalar, emek örgütleri, entelektüeller, bu cinayet karşısında tepki gösteren duyarlı halk kesimleri değil, devlet ve hükümetlerin sözcüleri de tepkilerini ifade ediyor, katliamı lanetliyor.

Cinayeti işleyenlerin bunu “İslam adına” yaptıklarını söyledikleri dikkate alındığında; Avrupa’da da beş milyon dolayında vatandaşı ya da “eski vatandaşı” bulunan, özellikle de bir ayağının Avrupa’da olduğu belirtilen ama diğer ayağının da Cihadcı-şeriatçı örgütlerde olduğuna dair güçlü şüphesi bulunan Türkiye’nin bu konuda yapacağı açıklama çok önemliydi. Ama ne yazık ki, Türkiye’nin Dışişleri Bakanının açıklaması tam bir hayal kırıklığı idi.  

Fransa Devlet Başkanı François Hollande’ın “Bu bir provokasyondur!” diyerek, Müslümanları hiç de hedefe koymayan, soğukkanlı tutumuna karşılık, bizde; Cumhurbaşkanından AB Bakanına, Başbakandan Diyanet İşleri Başkanına tüm yetkililer, sanki ortada bütün dünyada infial uyandıran bir vahşi katliam yokmuş gibi, İslamofobiye gönderme yapmadan bu vahşi cinayeti kınamamaya özen gösterdi. Bu konuda Dışişleri Bakanı da bu etkili, yetkili kişilerin tercümanı olduğu için onun açıklamasını aktaralım.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu: “Terörün her türlüsüyle ayrım yapmadan mücadele etmeliyiz” gibi basma kalıp sözlerden sonra, “Terörü teşvik eden başka bir unsur ise artarak devam eden İslamofobi ve ırkçılıktır. Bu terörü tetikliyor. İnsanların inanç özgürlüklerine saygı duymak gerekiyor. Herkesin inancına, kültürüne saygı duymak gerekiyor. İslamofobiyle mücadele etmek gerekiyor.” açıklamasıyla adeta cinayete bahane bulan açıklama yapması herkesi şaşırttı. Bu tutumu, hükümete yandaş kimi yayın organlarının daha da ileri götürerek, aydınlara, ilericilere, demokratlara karşı ”Ders alın!” tehdidine dönüştürmesinin de ayrıca değerlendirilmesi gerekmektedir.

Evet, bir İslamofobi var. Ama İslamofobiye karşı mücadele, İslamcıların ya da kendisini “İslam’ın koruyucusu” ilan eden kişilerin, çevrelerin, hükümetlerin bağırıp çağırmasıyla, çoğu iç politikaya yönelik hamasi nutuklarıyla ya da Dışişleri Bakanı gibi, en vahşi terör vakalarını bile İslamofobiyle açıklayarak yapılamaz. Tersine İslamofobiye karşı gerçek bir mücadele daha çok batılı aydınların, demokratların, kendi ülkelerinde özgürlükleri koruyan halk kesimlerinin sorumluluğudur. Bunun en son olumlu örneğini Almanya’da gördük. İslamofobiden ırkçılığa kadar tüm “şer eğilimleri” kışkırtan PEGİDA’nın girişimlerine karşı Almanya’nın demokratlarının, aydınlarının ve her etnik kökenden halkının ve elbette kilisenin de İslamofobiye, ırkçılığa karşı tutum almalarıyla verilen mücadele bu mücadelenin nasıl olması gerektiğini göstermiştir.

Türkiye gibi ülkelerin yöneticileri ise, İslamofobiden çok, ona da çanak tutan İslamcı-şeriatçı (cihadcı, radikal İslamcı) odakların girişimlerine, onların vahşi katliamlarına, IŞİD’e, el Kaide’ye, el Nusra’ya,… onların katliamlarına, kadınları köle pazarlarına sürmelerine, farklı inançtan halkları katledip sürmelerine,… karşı bir mücadele içine girmeleriyle İslamofobiye karşı mücadele edebilirler.

Bugün ne yazık ki Türkiye’yi yönetenler bu çizgiyi izlememekte; İslam’ı savunma adına “İslamofobiyle mücadele” adına bunları mazur göstermeyi görev edinmişlerdir.

Paris’teki vahşi katliam, Türkiye’nin ve Türkiye gibi ülkelerin yöneticileri ve İslamofobiyle mücadele adına cihadcı terörist örgütlere çanak tutanları bir kez daha düşünmeye yardım ederse, bu saldırıda hayatını kaybedenler boşuna ölmemiş olacaktır.

Je Suis Charlie!

Nous Sommes Tous Charlie!

(*) Hepimiz Charlie’yiz

(**) Ben Charlie’yim

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Kamu işçisi hedefte

Kamu işçisi hedefte

Ücretleri baskılayan Erdoğan-Şimşek programının yeni hedefi toplu sözleşme sürecine giren 600 bin kamu işçisi. Sendikal bürokrasi eliyle işçiden kaçırılan sözleşme taslağı, iktidar medyasına sızdırıldı. “Taleplerimizi karşılamıyor” diyen işçiler öfkeli. Ekonomide, iç ve dış politikada sıkışan Saray iktidarı, toplumu yönetebilmek için yasaklara, gözaltılara ve tutuklamalarla sarılıyor.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
'Heybeden’ her gün yeni bir soruşturma çıkıyor. Yargı sopasıyla topluma gözdağı verilmek isteniyor.

Evrensel'i Takip Et