10 Ocak 2015 00:58

Nüfus meselesi

Nüfus meselesi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

İktidarın kafa yorduğu nüfus meselesi AKP’ye bırakılamayacak kadar önemlidir.

1960’lı yılların ilk dönemlerinde İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesinde öğrencilik yaparken, şimdiki iktidarın liderlerinin hocası ve yol göstericisi olmuş olan Profesör Sabahattin Zaim hocadan da benzer ifadeleri işitirdik. Hocanın anlatımında da Batılıların kasıtlı politikası söylemi geçerdi. Ancak, hoca meseleye çok daha bilimsel yaklaşırdı. Öyle anlaşılıyor ki, bu mesele bir ekolün ciddi şekilde kafa yorduğu bir konu olagelmiş.

Ülke nüfuslarının yaşlanması emeklilik konusundan çeşitli siyasi alanlara dek uzanan boyutta bir konudur. Bu itibarla meseleyi uzun vadeli programa oturtmadan ele almak anlamlı ve bilimsel olamaz. Hele de meseleyi kadınlarla ilgili açık ya da örtülü amacın uygun anahtarı olarak görmek ve konuyu buna yönelik kurgulamak, tek kelimeyle, yanlıştır.

Her şeyden önce “nüfus” ile ne anlaşıldığının ortaya koyulması gerekir. Eğer nüfus ile salt biyolojik varlık kastediliyorsa bunun anlamı yoksullaşma olabilir. Buna mukabil, nüfus ile niteliklerle donatılmış insan anlaşılıyorsa, o zaman nüfus artışı değil, eğitim, sağlık ve sair çevre koşullarıyla dengeli biyolojik gelişmeden söz edilir.

Siyasiler kısa dönemde oy tabanı olarak nüfusu düşünmek durumunda olamaz. Zira, bir nüfus planlaması en iyi ihtimalle 18-20 yıl sonra oy tabanı olarak ortaya çıkar. Siyasetçiler genellikle böylesi uzun bir zaman için planlama yapmazlar. Nüfus planlamaları genellikle toplumları değiştirmeyi hedefleyen dönüştürücü iktidarlar tarafından ele alınır. Bu tür iktidarlar ise ya geçmiş dönemlerde olduğu gibi genişleyici amaçlar taşır ya da ekonomik büyümede öne geçme hedefine yönelik tasarımlara sahip olur. Nüfus yoğunluğu ile coğrafi yayılma günümüzde ne ekonomik ne de siyasi olarak geçerli bir politika değildir. Geçmiş dönemin istilacı ya da sömürgeci faaliyetlerinin günümüzde ne yeri ne de ekonomik anlamda değeri vardır.

Nüfusun ulusal geliri yükseltme gücü olabilir. Çok basit bir hesapla, örneğin, Türkiye’de herkes kendi bahçesini ekip biçerek ya da kendi mütevazı alanında salt kendi geçimini sağlayacak ekonomik faaliyette bulunarak ulusal geliri artırabilir. Bu hesapla, Türkiye’de de nüfusun artışı ile ABD ekonomisinin büyüklüğü yakalanabilir. Ne var ki, bu kadar nüfusa belki geniş topraklarımız dahi dar gelebilir. Kaldı ki, sırt sırta yaşayarak nitel anlamda ABD ekonomisine ulaşsak da nicel olarak aşiret ya da göçebe düzeyini aşmış olmayız. Bu yaklaşım, ABD’ye yürüyerek gitme projesi kadar komiktir. Bilinmesi gerekir ki, ekonomik gelişme, nüfusun büyüklüğü ile değil, her bireyin ekonomik faaliyette kendi geçiminin üzerinde büyük bir değer üretir hale gelmiş olması ile ölçülür. Diğer bir deyişle, ekonomik gelişme ekonomik faaliyetlerde verimlilik artışı ile ifade edilir. ABD’nin büyüklüğü 300 milyon insanından değil, ekonomisinin verimliliğinden kaynaklanmaktadır. Aynı şekilde İsviçre, Norveç ya da Hollanda gibi ülkeler de nüfusları ile değil, teknolojik aşamaları ve üretkenlikleri ile gelişmiş ülkeler sınıfındadır. Mesele gelişmiş ülkeler sınıfında mı, yoksa kalabalık ülkeler sınıfında mı yer alınacağı noktasında düğümlenir. Siyasal erkin bu konuyu kadınlar hakkındaki düşüncesiyle ele alıyor olması ürkütücüdür. Bu nedenle, bilimsel ve sosyal çevrelerin bu konuyu ciddiyetle ele alması toplumsal zaruret olarak görülmelidir.

Bu konu da, değerli meslektaşım Sinan Alçın ile tartışmamızı ilgilendirmektedir. Meseleye bu açıdan bakışımı da gelecek hafta özetlerim. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa