Hollande’nin Suriye pişmanlığı ve Paris katliamı!
Fotoğraf: Envato
İslamcı teröristlerin Paris’te Charlie Hebdo’ya 7 Ocak’taki silahlı saldırısından iki gün önce Fransa Cumhurbaşkanı Hollande bir radyoya yaptığı açıklamada “Suriye’ye müdahale etmediğimiz için pişmanım” diyordu. Hollande, bu açıklamasında Suriye’ye 2013’te kimyasal silah kullanıldığı gerekçesiyle müdahale etmedikleri için IŞİD tehdidinin ortaya çıktığını söylüyordu. Bu açıklamadan iki gün sonra Yemen el Kaidesi’nin üstlendiği bir eylemle iki İslamcı terörist Paris’te katliam yaptı. İlk bakışta bu saldırının Hollande’yi haklı çıkardığı düşünülebilir. Dolayısıyla ABD, nasıl IŞİD’in varlığını Irak ve Suriye’ye müdahalenin gerekçesi yaptıysa; artık Fransa’nın da Bölge’ye müdahale için haklı bir gerekçesinin olduğu söylenebilir.
Peki, durum gerçekten Hollande’nin izah ettiği gibi mi? IŞİD ve diğer radikal İslamcı terörist gruplar emperyalistler Suriye’ye/Bölge’ye müdahale etmediği için mi ortaya çıkıp güçlendiler?
Hayır, biz bunun böyle olmadığını biliyoruz. Çok uzağa gitmeye gerek yok. Suriye’den önce emperyalistler nereye müdahale ettiler? Libya’ya. Fransa, Libya’ya NATO müdahalesinin en hararetli savunucusu ve öncü gücüydü. Ne oldu Libya’da? NATO bombardımanı sayesinde İslamcı militanlar Kaddafi’yi linç edip rejimi ele geçirdiler. Emperyalistlere göre operasyon amacına ulaşmıştı. Ya sonra? Kaddafi’nin linç edilmesinden bir yıl sonra bu kez Libya’nın Bingazi kentinde ABD Büyükelçisi ve 3 elçilik çalışanı aynı terörist gruplar tarafından linç edilince Batı dünyası dehşete düştü. Bugün Libya’da durum ne? Liman kentlerinden Derne’de IŞİD bayrağı dalgalanıyor. Birçok kentin denetimi radikal İslamcı grupların elinde.
Demek ki Libya’ya bakınca, Hollande’nin söylediğinin tersine emperyalist müdahalenin İslamcı terör gruplarının güç kazanmasına neden olduğunu söyleyebiliriz.
Acaba Suriye’de durum farklı mı?
Bu kez sahnede ABD ve Fransa’nın desteklediği Türkiye vardı. Yanına Katar ve S. Arabistan’ı alan zamanın Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Esad rejiminin 6 ayda devrileceğini söylüyor; Erdoğan’sa bütün Müslümanlara en kısa zamanda Şam’daki Emevi Camii’nde Cuma namazı kılacaklarını müjdeliyordu. Bu politikanın bir sonucu olarak başta Libya olmak üzere dünyanın dört bir tarafından cihatçı-radikal İslamcı gruplar Suriye’ye doluştu. Türkiye sınırı bu teröristler için sadece geçiş bölgesi değil, lojistik destek ve askeri eğitim alanıydı da. Sonrası biliniyor. Suriye’de muhalifler içinde hakimiyeti IŞİD sağladı ve IŞİD, Irak’ta da 2003’teki ABD müdahalesi sonrasında oluşan mezhepsel gerilimden faydalanarak Musul’u ele geçirdi.
Bölge’de (Ortadoğu’da) yaşananlar Hollande’nin söylediğinin tam tersini, dinci gericiliğin-saldırganlığın varlık nedeninin emperyalistlerin müdahale politikaları olduğunu gösteriyor. Üstelik sadece bugün değil, Bölge’de yüz yıldır emperyalistler arası pazarlıklar sonucu çizilen sınırlar ve bu temelde sürekli canlı tutulan etnik-mezhepsel-dinsel gerilim, gericiliğin kök salmasını sağlamıştır. El Kaideci örgütler en son Libya ve Suriye’de olduğu gibi yeri geldiğinde emperyalistler tarafından Bölge’ye müdahalenin dayanağı olarak kullanılmış ve IŞİD örneğinde olduğu gibi yeri geldiğinde de emperyalistlerin Bölge’ye müdahalesinin gerekçesi yapılmıştır. Oysa ABD-emperyalistler Bölge’ye müdahale etmeye devam ettikçe IŞİD gibi örgütler de var olmaya devam edecektir.
Burada Türkiye’ye; Erdoğan ve Davutoğlu’na küçük bir parantez açmak gerekiyor. Bugün Bölge’de IŞİD, el Nusra gibi radikal İslamcı terör örgütlerinin cirit atmasında emperyalist güçlerin bir numaralı suç ortağı, İhvancı çizginin en büyük savunucusu olan AKP iktidarıdır. Emperyalistler, Paris katliamını nasıl kendi politikalarının haklılığını göstermek için kullanmaya çalışıyorlarsa, AKP gericiliği de İslamofobi söylemi üzerinden bütün dinci kesimleri kendi arkasında tahkim etmenin arayışı peşindedir. Yani Paris katliamına zemin hazırlayan güçler, aynı zamanda bu saldırıyı kendi politikalarını haklı çıkarmanın bir dayanağı olarak kullanmaya çalışan güçler olarak karşımızda duruyorlar.
Sonuç olarak söyleyebiliriz ki, emperyalizm ve dinci gericilik birbirinin alternatifi olarak değil; bir madalyonun iki yüzü gibi bir arada bulunmaktadır. Ve halklar için çıkış yolu, birbirlerinin varlık nedeni haline gelen gericiliğin bu iki biçimine karşı mücadelen; yani emperyalist müdahaleye karşı Bölge halklarının kendi geleceklerini kendilerinin belirleyeceği ve dinci gericiliğe karşı bütün inançların-milliyetlerin bir arada barış içerisinde yaşayacakları laik-demokratik bir geleceği savunmaktan geçmektedir.
- Kürtler arası ‘birlik’ arayışı ve Türkiye’nin müdahalesi 28 Ocak 2025 06:50
- Öcalan’ın mesajı ve Kırmızı Kitap 24 Ocak 2025 14:40
- Trump’ın kabinesindeki ‘dostlar’ ve ABD’nin Ortadoğu politikası 21 Ocak 2025 13:41
- Mesele sadece Erdoğan'ın adaylığı mı? 17 Ocak 2025 05:25
- Adsız süreç, çözümsüz barış! 14 Ocak 2025 05:00
- Trump, Erdoğan’ı niye övüyor? 10 Ocak 2025 04:40
- Türkiye-İsrail rekabeti ve Kürt sorunu 07 Ocak 2025 05:30
- Suriye’deki gelişmeler ve kapısı aralanan yeni ‘süreç’ 03 Ocak 2025 07:30
- Öcalan'ın mesajı ve yeni sürecin işaretleri 30 Aralık 2024 12:47
- HTŞ yönetimi ve Suriye'nin etnik-dinsel fay hattı 27 Aralık 2024 06:20
- Suriye ve yeni Osmanlıcılık 24 Aralık 2024 05:00
- Düğüm yine Kobanê'de çözülecek! 20 Aralık 2024 05:30