Olanlar, gelenler ve ‘geliyorum’ diyenler!

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Paris’teki Charlie Hebdo saldırısı sonrası kendini zor zapt etmiş olmalı ki, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’la yaptığı basın toplantısında, İsrail Başbakanı Netanyahu’nun törene katılmasından İslamofobiye, saldırganların “Fransız vatandaşı” olmasından bütün bu saldırıların “Batı’nın oyunu” olmasına tüm argümanları kullandı. Ve Paris katliamını “üst akıla” yıkıp kurtuldu.

“Olayın failleri Fransız vatandaşlarıdır… faturanın kesildiği yer Müslümanlardır… Müslümanlara karşı İslamofobi aldı başına gidiyor. …Biz bir Müslüman olarak, böyle bir katliam nereden gelirse gelsin bu bir terör eylemidir.” biçiminde değerlendirmeler yapan Erdoğan, bir kalemde IŞİD’i, el Kaide’yi, Boko Haram’ı,… temize çıkardı.  

Radikal İslamcı akımların bütün saldırılardaki rolü, İslamofobinin kışkırtılmasında nasıl kullanıldıkları ya da böyle iç politikaya yönelik, batıyı suçlayarak işin içinden çıkma tutumunun her adımda “İslami olanı” peşinen ve canhıraş biçimde savunma tutumunun İslamofobinin beslenmesindeki rolü… bunların hiçbiri umurunda değil Cumhurbaşkanının!

Cumhurbaşkanı, Netanyahu’yu hedefine koyup, “Onun ne işi var böyle terörizmin lanetlendiği bir protestoda; o binlerce Filistinliyi katletmedi mi?” diyor.

Ama bu terörü lanet protestosunda 50 dolayında devletin temsilcileri, teröre karşı “birlik-bütünlük” çağrısına destek verirken, iki “lider” ayrımcılık yaparak ötekilerden ayrıldı. Birisi Netanyahu’ydu. Netanyahu, Yahudileri İsrail’e çağırdı! Ayrımcılık yapan diğer “lider” ise Türkiye’nin Başbakanı Davutoğlu idi. O da “vatandaşlarım” dediği çoğu AB ülkelerinin vatandaşı olmuş, geri kalanı da gelecekte Avrupa’da kalmayı yaşam amacı edinmiş, eski Türkiye vatandaşlarına döndü; “Burada sizin teminatınız olarak bulunuyoruz” dedi. Dahası Avrupa’da İslamofobiye, ırkçılığa, yabancı düşmanlığına karşı mücadele eden ilerici demokrat Avrupalı örgütleri, partileri ve çevreleri ziyaret edip destek ve dayanışma bildirmek yerine, yakılmış bir camiyi ve Türkiye kökenli “İslamofobi mağduru” insanları ziyaret ederek, İslamofobi eleştirisi yapıp iç politikaya oynamaya devam etti.
Bu tabloya bakınca; “Bu iki ülkenin (İsrail ve Türkiye) yöneticileri ne kadar birbirine benziyor!” demekten kendisini alamıyor insan. Dolayısıyla Erdoğan-Davutoğlu politikasının İsrail düşmanlığı “farklılıklarından değil yakınlıklarından”, aynı argümanlar ve dini normlar çerçevesinde politika yapmalarından kaynaklanıyor diyenlere hak vermemek elde değil.

Elbette günün gelişmeleri bunlardan ibaret değil.

“İslamofobi”, “ayrımcılık” lafı edip, barıştan söz eden Cumhurbaşkanı Erdoğan konuklarını artık; “16 eski Türk devletinin” simgesi olan, kılıç kalkanlarıyla Erdoğan’ın arkasında saf tutan bir “savaşçı heyetiyle” karşılayacak!

Bu törenle Erdoğan neyi amaçlıyor, bunu henüz çok bilmiyoruz ama herhalde “Ak Saray”a gelen konuklar, geceleri “Hayırdır inşallah!” diyerek uyanacakları kabuslar göreceklerdir. Çünkü o merdivene dizilen, bin-iki bin yıl öteden gelmiş savaşçıları görenlerin akıllarına getireceği şey “vahşet”, “yağma”, “talan”, “yıkım”dır. Bu çağrışımları uyandıran tablolar oluşturarak, neyi amaçlıyor Cumhurbaşkanı?

Türkiye’nin dış politikasını ve “terörizm” sorunu karşısındaki tutumuyla yüzleşmeye zorlayacak, “Geliyorum!” diyen bir handikapla bu yazıyı tamamlayalım:

AB’nin 11 ülkesi ile Kanada ve ABD, 12 Şubat’ta bir “Terör Zirvesi” topluyor. Bu konuda coğrafi konumu ve İslam dünyasındaki ilişkileriyle Avrupa’nın “terörle mücadelesi”nde “ön cephe” olan Türkiye’nin bu zirveye çağırılmamış olması elbette sadece, “Türkiye AB üyesi değil”le açıklanamaz. Dahası 18 Şubat’ta ABD’de yapılacak, dünyadaki başlıca “liderlerin katılacağı” “terörle mücadele” zirvesine de Türkiye’nin çağırılmadığını (En azından henüz) Cumhurbaşkanı Erdoğan açıkladı.
Elbette bu da akla “Batı Türkiye’yi terörizmi destekleyen, ona yardım ve yataklık yapan ülkeler kategorisine mi soktu?” sorusunu getiriyor. Ki, son günlerde Avrupa ve Amerikan basınında bu konuda çıkan yazılar, diplomatik platformlardaki saf tutmalar, Türkiye’yi İslamcı terör örgütleriyle yakınlık içinde görmenin ağırlık kazandığını gösteriyor.

Peki, Türkiye’yi yönetenler bundan ne sonuç çıkarıyor dersiniz? Şimdilik bin-iki bin yıl öteden 16 Türk devletinin savaşçılarını hortlatarak yanıt verelim şu batılılara!” sonucunu çıkarmış görünüyor.
Ne diyelim, “Haydi hayırlısı!”

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Kamuda işçiden gizli pazarlık

Kamuda işçiden gizli pazarlık

Türk-İş ve Hak-İş’in üç genel başkan yardımcısı, 600 bin işçiyi kapsayan kamu toplu sözleşme görüşmeleri için önümüzdeki hafta Çalışma Bakanlığına sunmak üzere zam talebini belirledi. Ancak zam oranı açıklanmadı. Pazarlığı yapılacak rakamdan haberi olmayan işçiler tepkili: “Neyi kimden gizliyorsunuz, taslağı açıklayın.”

22 bin 131 TL Türk-İş'in belirlediği açlık sınırı

72 bin TL Türk-İş'in belirlediği yoksulluk sınırı

30 bin TL kamu işçisinin ortalama ücreti

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
'Heybeden’ her gün yeni bir soruşturma çıkıyor. Yargı sopasıyla topluma gözdağı verilmek isteniyor.

Evrensel'i Takip Et