4 Haziran 2011

Partizanlıkta son nokta!

Başbakan kendini eleştirenleri artık “çete” ya da “çetelerin yönlendirdiği” kişiler olarak suçluyor. Bu, nitelemeyi dışarıdan gelen eleştirilere kadar uzattı. Ve; “Biz çeteleri sadece içeride sanıyorduk; dışarıda da uzantıları varmış” diye The Ekonomist’in “CHP’ye destek verilmesini” isteyen yazısını kanıt olarak gösterdi. Dergiyi halkı “CHP’ye oy vermeye çağırmak”la suçlayan (Sanki böyle bir şey yasakmış gibi!) Erdoğan, söz konusu makalenin yayımlanmış olmasını “densizlik” olarak niteledi. Başbakanın ardından Dışişleri Bakanı Davutoğlu da, The Ekonomist’in yayının arkasında İsrail’in olduğunu ima ederek, tepki gösterdi ve makalenin “Her türlü uluslararası basın etiğine aykırı bir makale olduğunu” öne sürdü.
“Eğer CHP’yi zerre kadar tanısalar, demokrasiyle CHP kelimelerinin yan yana gelemeyeceğini, tarih boyunca gelmediğini görürlerdi,” diyen Erdoğan, CHP devrinde “CHP’nin il  başkanlarının valilik yaptığını” da ekledi.
Erdoğan bugünlerde CHP’yi eleştirirken, bugünkü CHP’den çok tek parti döneminin, bugüne kadar binlerce defa eleştirilmiş uygulamalarına dikkat çekiyor. Örneğin Mem û Zîn’in yasaklanmasına dair 1940’lı yıllardaki “hükümet kararını” ikide bir gündeme getiriyor. The Ekonomist’e yanıt verirken de 1946 öncesi CHP’sinin “tek parti” uygulamasını, “valilerin CHP il başkanı” da olduğu günleri referans gösteriyor. Bundan ne kazanır bilinmez (Sanki Başbakan bunları yeni duymuş, büyük bir gerçeği açıklıyormuş gibi yapıyor) ama mademki öyle uygun görüyor kendisi bilir!
Ama Başbakan, 70-80 yıl öncesine gönderme yaparken bugün valilerin durumuna hiç değinmiyor. Oysa basında sıkça çıkıyor bugün valilerin çok büyük çoğunluğunun AKP’nin il başkanı gibi davrandığı. “Gibi”si bile fazla valilerin birçoğu için. Valilerden de öte illerde, ilçelerdeki devlet kadrolarının çoğu da AKP’nin yerel yöneticisi kadar partizanca davranıyor. Ve artık herkes biliyor ki, yargıdan idareye, genel hizmetlerden yerel yönetimlere AKP’den bir torpil bulamazsanız işiniz çok zordur!
Bir devlet memurunun hele de bir yargı mensubunun partizanlıkta nerelere varabileceği örneğine önceki gün tanık olduk.
Diyarbakır Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine “ISO 9001” belgesi verilmesi dolayısıyla tıp fakültesinde Türkçe, Kürtçe, Ermenice ve Zazaca şarkıların da söylendiği törene katılan Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcısı Durdu Kavak da bir konuşma yaptı.
Başsavcı Kavak, törendeki konuşmasına, “2006 yılında buraya ilk geldiğimde böyle bir programa katılmış olsaydım ve burada böyle bir parça söylenmiş olsaydı, bu töreni terk eder, bu parçayı söyleyen herkesi gözaltına alır, tutuklatırdım. ... Sizlere bu değişimin önünü açtığınız için teşekkür ediyorum. ...” dedi.
Eğer bu bir, bir vesileyle yapılmış bir “durum saptaması” olsaydı, elbette “Savcı bey gerçeğin bir yanını söylemiş!” der geçerdik. Ama seçime doğru giden Türkiye’de hükümetin bölge halkını, “Kürt sorununun çözüldüğüne”  ikna etmeye çalıştığı ve “Kürt sorunu var” diyen partileri de “çete”, “çetelerle işbirliği içindeki partiler” olarak suçladığı, bir zamanda, bir savcı böyle, “hükümetin argümanlarıyla” konuşursa elbette açıkça partizanlık yapmış olur.
Demek ki valilerden, başhekimler, milli eğitim müdürlerinden sonra şimdi yargı mensubu savcılar da açıkça partizanlığa soyundular!
Diyarbakır gibi bir ilde, Başsavcının böylesi partizan bir biçimde açıklama yapması, açıktır ki The Ekonomist gibi sorumsuz bir medya organından yapılan “CHP’ye oy verin” çağrısından çok daha ağır bir seçime müdahale açıklamasıdır. Hani AKP Diyarbakır İl Başkanı bu konuda bir açıklama yapsa daha “partizancasını” yapabilir miydi?
Nuray Mert’in “yol ve devlet terörü” ilişkisine tarihsel göndermeyle dikkat çektiği analizine bile “AKP’nin duble yol politikasını eleştirdi” diye ağır sözlerle seçim meydanlarından “densizlikle”, “PKK’nin sırtını sıvazlamakla”  suçlayan Başbakan acaba Diyarbakır Başsavcısının söylediklerine de “Bizim il başkanı gibi konuşmuşsun!” diye tepki gösterecek midir?
Medyada siyaset dünyasında içeride dışarıda, fark etmiyor, Başbakan, AKP’nin “Kaşının üstünde gözü var” diyene meydanlardan karşısına dikilip ağzına geleni söylüyor. 

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Çayırhan’da çakal sofrası

Çayırhan’da çakal sofrası

AKP iktidarının özelleştirmek istediği Çayırhan Termik Santrali ve maden işletmesinin ‘adrese teslim’ ihalesi bugün gerçekleştirilecek. İşçiler ve kamuoyu özelleştirmeye karşı çıkarken, adrese teslim ihaleye sicili kabarık patronların katılması bekleniyor. Çayırhan’ı yutacak sofrada IC İçtaş, Cengiz, Kolin, Limak, Alagöz, Ciner, Yıldızlar SSS var. Ödenmeyen işçi ücretleri madenin satış fiyatından fazla!

317.36 milyon TL: Yunus Emre Termik Enerji Santralinin son 3 ayda ürettiği elektriğin değeri

204.9 milyon TL: Aynı dönemde 1000 işçinin ortalama ücretlerden patrona 'maliyeti'

0 TL: Şirket 2021, 2022 ve 2023 yıllarında hiç vergi ödemedi

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
2 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et