Kurbanların mezarlarındaki toprak kurumadan!
Paris’te katledilen sembol kültür insanlarının, Orta Çağ düzeni savunucusu teröristler tarafından katledilenlerin toprağı kurumadan, “timsah gözyaşları” dökenler de sahneye çıktı.
Bunların bir bölümü elbette Türkiye’de de (ve İslam ülkelerinde) bulunuyor. Onlar hâlâ İslam adına dünyayı kan gölüne çeviren, bütün bir dünyayı şeriat dünyası yapmak için katliamlar düzenleyenleri, kendi inancından olmayanları yok etmek amacıyla her yola başvuranları aklamak için uğraşıyorlar.
Erdoğan ve Davutoğlu’nun, “İslamofobi” ve “Netanyahu’nun ne işi vardı?”,... açıklamalarından ilham aldığı anlaşılan Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, Edirne’de topladığı otuz ilin müftüsü karşısında, iki gün önce söylediklerini geri aldı!
“Müslüman coğrafyasında katledilen 12 milyon insan için ses çıkarmayan insanlığın 12 kişiye düzenlenen cinayet sebebiyle ayağa kalkmasını ibretle izledik” diyen Diyanet İşleri Başkanını biz de ibretle izledik!
Ki, onu izlerken İslam coğrafyasında katledilen 12 milyonun katlinde kendi rollerini düşünüp düşünmediklerini de merak ettik!
Ayrıca, örneğin Görmez; Irak’ı işgal eden güçlerin Türkiye‘yi üs olarak kullanmasını isteyen 1 Mart Kararnamesi’nin reddedilmesinin kendi zihniyetindeki AKP Hükümetine rağmen reddedildiğini hatırlamış mıdır merak ettik!
Ve dahası Görmez, Irak’ta Suriye’de IŞİD’in döktüğü kanda, Türkiye’de kendisini iş başına getiren Hükümetin rolünü düşünmekte midir merak ettik!
Ya da Görmez, bütün şeriatçı terör odaklarının arka cephesini oluşturan yığınları besleyen “şeriatçı-Orta Çağcı kültürle” kendi göbek bağını “görmez”den gelerek mi konuşuyor, bunu da merak ettik!...
Görmez’e, onun gibi düşünenlere sorulacak sorular çok! Yanıtları da, dünya ve Türkiye’de olup biteni AKP gözlüğünden görmeyenler için bilinmez değil. Ama Paris katliamında sureti haktan görünüp, katliama karşı olduğunu söyleyen Avrupa’nın ve Fransa’nın hükümetleri, “Özgürlükleri korumak” için harekete geçmede, katledilen özgürlük savunucusu insanların mezarlarındaki toprağın kurumasını beklemediler.
Hemen bütün başlıca AB ülkelerinde daha şimdiden, yeni hiçbir düzenleme yapmadan “olağan şüpheli” Müslüman nüfusu zapturapt altına alacak önlemleri devreye soktular. Özgürlükleri sınırlamak için de şeriatçı terörün yaydığı korkuyu kullanarak yeni düzenlemeler için ya da eskiden kullanılmayan ama “Böyle günler için saklanan” antidemokratik düzenlemeleri devreye sokmak için fırsatı kaçırmayacaklarına dair haberler geliyor.
“Avrupa’nın 11 Eylül’ü” bahanesi ve “Özgürlükleri koruma” adına özgürlükleri ortadan kaldırmak ve Avrupa’nın demokrasi ve özgürlükleri besleyen damarını kesmek için ellerinden geleni yapacaklarının işaretlerini pek de saklamaya gerek görmeden vermeye başladılar.
Burada da herhalde Avrupa’nın “özgürlükler Kabesi” olarak gösterilen Fransa’nın başı çekmesi sürpriz olmayacak.
Hele de “Avrupa’nın 11 Eylül’ü” yakıştırması yapıldığına göre artık; Fransa’ya içeride özgürlüklere yeni sınırlar getirilmesi yanı sıra “dışarıda” da bir “Afganistan” ve “Irak” gerekecektir! Çünkü Fransız emperyalizmi ve büyük sermayesinin kendi çıkarlarını korumak üzere askeri güçlerini harekete geçirmesi de hiç uzak bir olasılık değildir. Hele de bugün Avrupa ekonomisinin böyle sıkıntılı döneminde!
Fransa’nın içerideki antidemokratik girişimlerini dışarıda emperyalist hamlelerle dengelemesi kaçınılmaz olacaktır. Bu yüzden de Suriye ve Doğu Akdeniz’de Fransa’nın daha aktif rol üslenmesinin yanında Libya, Çad, Gana, Nijer, Mali, Nijerya, ... ‘Sahra altı ülkeler”deki askeri varlığını artırması ve bu ülkelerdeki “Terörizme karşı mücadele” adına Libya’da yarım bıraktıklarını da tamamlamak üzere “Yeni cepheler açması” da dünyanın bugünkü gidişatı içinde beklenmeyen şeyler değildir.
Onun içindir ki; sadece ölülerin arkasından ağlamak, şeriatçıları katilleri lanetlemek, onların arkasındaki Orta Çağ düzeni özlemi ve “İslam devleti” hayallerine karşı mücadele yetmediği gibi bunlarla sınırlı bir mücadele de başarısızlığa mahkumdur. Çünkü emperyalizm ve bölge gericiliklerinin varlıklarıyla İslamcı terör örgütleri arasında kopmaz ve birbirini besleyen bir bağ vardır.
Bu yüzden bir yandan emperyalizme ve gericiliklere öte yandan da terör örgütlerine karşı bir mücadele vazgeçilmezdir. İslam dünyası açısından bu mücadele laisizm temeline oturmuş, bir özgürlük ve demokrasi mücadelesiyle birleştiği ölçüde bir anlama sahip olacaktır.
Evrensel'i Takip Et