18 Ocak 2015 00:54

Hukuk bilirler

Hukuk bilirler

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Okurlar bilir, geçen yılın sonunda hukuktan istifa ettim.

Bir yılı aşkın süredir müdafaa-i hukuk cenahından ayrılıp müstafi-i hukuk yalnızlığının tadını çıkartıyor…dum ki,  Charlie Hebdo katliamı üzerine başlatılan düşünce özgürlüğü tartışmalarından son günlerde  “hukuk bilirler” sayısının arttığını saptadım. Seçilmişlerden Cumhurbaşkanı, Başbakan, Adalet Bakanı ve diğer hükümet üyelerinin, özellikle iktidar partisi milletvekillerinin, atanmışlardan ise Genelkurmay Başkanı, ordu komutanları, vali, kaymakam ve kamu kuruluşları genel müdür ve yardımcılarının sırf bu görevlere seçilmiş ya da atanmış olmaları nedeniyle hukuku hepimizin iyiliğine en yararlı biçimde, en doğru yorumuyla bildiklerini biliyordum. İşte kurduğumuz varsayımsal 16 devletin ve özellikle Osmanlılığın, sonra da Cumhuriyetin kazandırdığı, sadece bizlerin ( yani Anadolu Sünni Müslüman Türklerinin) doğasında mündemiç, yani kandan, genlerden, DNA dan veya RNA dan, kısaca biyolojik ve tanrısal ne varsa onlardan kuşaklarımızdan kuşaklarımıza aktarılan sırrı çözülememiş en hayır alem doğa olayı ermişliğin kudreti: Seçilmişler seçildikleri,  atanmışlar atandıkları, seçilmişlerle atanmışlara yaltaklananlar yaltaklandıkları anda hepimiz için en iyi, en doğru olacak tüm bilgilerin ve hukuk bittiğinden bu yana hukuk bilgisinin ilahi bir ilhamla beyinlerinin kıvrımlarına ihanete yer vermez biçimde ve un ipe nasıl seriliyorsa öyle yerleşiverdiğini huşuyla duyumsarlar.

Seçilmiş ve atanmışlara bir de köşe yazarları, hocalıkları eşlerinden ya da kendiliklerinden menkul ortada dolaşırlar, düşünceleri on bin liralardan  başlayıp milyon dolar değerlerle oluşan yazarlar, televizyon programı müdavimleri, uzmanlıklarını sergilemek için uzmanlık günü olaylarını  bekleyen  uzmanlar vb. eklendiler; ‘hukuk bilirler’ sayısı arttı da arttı.

En kolay ve çabucak oluşturulan bilgi, var olmayana ilişkin düşüncelerin üst üste, alt alta, yan yana yerleştirilerek, gerçek-uydurma, doğru-yalan, tutarlı-tutarsız ayırımı yapmadan her an boşaltılıp yeniden doldurulmaya hazır beyinlerde birikmiş tek sesin çoğul yankılarından oluşanıdır.

Hukuk bitti, emirname düzenine geçildi; ‘hukuk bilirler’ biten hukuku anlatır oldular. Olmayan bir şeyi anlatırken cehaletin sınırlarını da kafaya takmazsınız; olmayan nasılsa yoktur, ne söylesen yeridir.
Ben hukuktan istifa ettim; hukuk bittiği için hukuktan istifa ettim ama hukukçu olmaktan istifa etmedim. ‘Hukuk bilirlere’, olmayanı anlatıyorlarsa anlatsınlar da, gerçekten hukuku anlatıyoruz sanıyorlarsa bir iki çok ama çok temel iki bilgiyi aktarayım, belki onları okuyanlara, dinleyenlere iyi gelir.

Hukuk kuralları evrende var olan canlı-cansız, gözle görülür, elle tutulur-görülmez, tutulmaz, enerji-madde vs. vs. somut varlıklar arasındaki hayat ilişkilerini düzenler. Hukuk evrendeki varlıkları kişi ve eşya başlıkları altında iki kategoriye ayırır; kişi hayat ilişkisinin, hakkın, hukukun hem öznesi hem konusu olabilir  ama eşya hiçbir zaman hayat ilişkisinin, hakkın, hukukun öznesi olamaz, sadece konusu olur. Şu halde, önerdiğiniz bir hukuk kuralının öznesi kişi olan ve evrende var olan bir başka varlıkla (kişi ya da eşya) kurulan ilişkiyi düzenliyor olması gerekir. Aksi halde önerdiğiniz kuralın hukuk kuralı olması olası değildir. Eğer kişi ile evrende var olmayan, kavramsal ya da düşünsel veya sanal yahut inanca dayalı bir yapısallıkla ilişki kuran kural geliştirirseniz, bu daha baştan hukuk kuralı niteliği kazanmaz; onun için de gerekliliği, doğruluğu, hakkaniyeti, tutarlılığı, adaleti, vb. hukuk açısından tartışılamaz. Özetle, kişi ile evrende var olmayan bir varlık arasında, örneğin toplum, din, kutsallık, Türklük, egemenlik, millet, milli irade, hassasiyetler vb. arasında hayat ilişkisi kurarak, bu ilişkiye cezai müeyyide uygulanmasını öngörmek hukuk değildir, hukuk zemininde tartışılmaz. Böyle bir hayat ilişkisi ancak hukukun bir kenara bırakıldığı güce dayalı emirname düzeninde, güçlünün kuralıyla düzenlenir. Güç kutsallaşır, güçlü kutsanır ve  ‘hukuk bilirler’ mantar gibi artarlar; kendilerini ve güçlüyü beslerler.

Ayrıca, hiçbir özgürlük, bu arada düşünce özgürlüğü sınırlanamaz. Çünkü, özgürlükler insanın maddi manevi varlığını geliştirmek, kendi kaderini bizzat tayin edebilmek için başvurabileceği yegane araçlardır. Denetlenmesi gereken şey, sınırlanmamış özgürlüğünü kullanan bireyin, bu özgürlüğü somut bir olayda  kullanırken gerçekleştirdiği somut davranıştır: Eğer bu davranış, o somut olayda bir başka bireyin özgürlüğünü somut olarak kullanmasını engelliyor ya da kullanabilmesini engelleyecek somut ve acil, mevcut bir tehlike oluşturuyorsa, müeyyidelendirilir. Öte yandan, bir davranışı denetleyebilmek için, bu davranışı gerçekleştirenle evrende somut olarak var olan bir varlık arasında hayat ilişkisinin kurulmuş olması gerekir.

Son olarak, Paris katliamını gerçekleştirenler bakımından, katliamın arkasında Batı’daki İslam karşıtlığının aşırılığına karşı ezilenlerin tepkisini aramak yerine, İslam dininin bu vahşeti gerçekleştiren cani ruhların yaratılmasında araç olarak kullanılabilmesine yol açan siyaseti ve bu siyaseti yarı meşrulaştırarak göz ardı etmeye çalışanların gayretlerini aramak daha doğru olmaz mı? Böyle düşünmeye başladığınızda, cani yetiştirmeye yönelik vahşet siyasetinin meşum cazibesinde  hukuku yitirip, emirname düzeninin evrende cismen var olmayan sanallıklarla hayat ilişkisi varsayabilme girdabına kapılmış sürüklenirken bu ilişkiyi ‘cezalandırıcı kurallarla’ düzenlemeye kalkan ‘hukuk bilirleri’ cahil öğretici ifadeleriyle karşınızda bulacaksınız. Vahşet vicdanlarda meşrulaşmaz, emirname düzeni ilelebet hukuku yok edemez; Hukuk itibarını kazandığında hukukçular ‘hukuk bilirlerin’ buharlaşıp yeni ufuklarda yaltaklanma içgüdülerini tatmine koşmalarını tebessümle karşılayacaklardır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa